11 Nisan 2008 Cuma

Seden Gürel





12 Eylül 1965 yılında Ankara'da Gülhane hastanesinde 8 aylıkken annemin özel doğumevinde doğum yapma projesini mahvederek doğuvermişim gece 02:00 sularında bilemeden tarihe yazılacak bir günde doğduğumu...Sedat, Semra ve Sedef' ten oluşan familyaya biraz Seden Kızıltunç' tan esinlenilerek ama anlamı bilinmediği için bu da S' eden geliyor denerek Seden adını almışım... Ebe azimle beni erkek sanıp göbeğimi Ali diye kesmiş olsa da babaannemin adı olan Nadire' de göbek adım olarak konmuş... Kısacası 24 yılını Nadire Seden Kutlubay olarak geçirdiğim yaşamım başlayıvermiş bir çığlıkla... Bu çığlık seslimiydi sessiz miydi bilmiyorum ama yine 35 yıl boyunca "müteyakkız" namı diğer "uyanık" olarak benimsediğim adımın esas anlamının "sessizliğin çığlığı" olduğunu öğrenince merak eder oldum ilk çığlığımı... Bu arada adımızın (adı Seden olanlardan bahsediyorum) bilmediğim bir tanımını bilen varsa lütfen iletsin ona da uyum sağlarım sanırım ama işin doğrusu ben bu sessizliğin çığlığı işini pek sevdim vazgeçesim de yok...

Asker çocuğu olarak dünyaya gelmiş olmam nedeniyle babam emekli olana kadar İstanbul - Ankara - Gölcük arasında mekik dokuduk biraz , aslında ablam 4.sınıfa kadar her yıl başka bir okulda okuma şanssızlığını benden daha fazla yaşadı zira ben daha ilkokul 1. sınıftayken babam emekli oldu ve biz son karargahımız olan İstanbul'a yerleştik. sonuçta ben iki okul değiştirerek şanslı kullar arasına yazdırdım adımı... Ama keşke biraz daha Ankara'da kalsaydık ve canım dedem (dedelerimi tanıyamamış olduğum için halamın can yoldaşı , hayat arkadaşı ve allah daha çoook uzun ömürler versin sevgili eşine dede derim) bir sene daha evlerinin önünden geçerken sadece bizim için sıcak yatağından kalkıp camı açıp attığı şekerlerden (bir gün bile sektirmedi) biraz daha atsaydı...

Neyse sonuçta İstanbul'a geldik ve ben ikinci sınıfa Bahariye İlkokulu'nda başladım , beşinci sınıfa kadar da bu okulda okuyup oradan mezun olmayı başardım ama taşınmaya alışmışız bi kere , bu nedenle de periyodik aralarla şehir içinde aynı sokakta bile olsa taşınmayı sürdürdük. Eh insanın eşi de öğretmen çocuğu olunca , evlendikten sonra da bu alışkanlığımızı sürdürerek 3 yılda bir ev değiştirdik bu arada bizi bir önce yaşadığımız mekanda bulamayanlar boşandığımızı ya da evimizi ayırdığımızı söyleyip durdular olsun elalemin ağzı torba değil dolayısıyla büzmek imkansız koyverin gitsin...

O kadar kısa bir şekilde günümüze geleceğimi sanıyosanız da acaip aldanıyosunuz zira sanat hayatımın başlangıcına dönersem 3 yaşında halamın gecelik ve sabahlıklarını giyip kendimi "ve şimdi huzurlarınızda Çolpaaaan İlhaaaan" diye sundurarak aile meclisine söylediğim şarkılara geri dönmem gerekir, korkmayın bunu da yapmiiiicam. Ama Bahariye İlkokulunda okurken önce koroya katılıp sonra da ilk solom olan "Yine Bir Gülnihal" adlı şarkıyla okulu , velileri ve deee tüm öğretmenleri ağlattığımı söylemeden de duramıyacağım bir gerçek... O zamanlarda şarkının sözlerini tam anlıyamadığım için nasıl o kadar içli söylemeyi başarmış olduğumu da hala anlıyabilmiş değilim ama olsun. ( aslında pek de güzel anlıyorum müzik evrenseldir ve bugün beni hiç bilmediğim dildeki bir şarkı , kimi zaman ağlatır kimi zaman da güldürür ) Neyse hakikaten oldukça başarılı bir öğrenci olarak ilkokulu bitirdim...

Ahaaaa hatırlayıverdim bunu da yazıcam... hadi bakalım... O dönemlerde TRT' nin açmış olduğu bir yarışma vardı adını gerçekten hatırlayamıyorum ama yeni ya da genç yetenekler gibi bir şeydi. Radyoevine gidip kaydınızı yaptırıyordunuz ve sizi sınava çağırıyorlardı bu sınavda başarılı olursanız ( yaaaani yetenekli görülürseniz ) tekrar çağırılıyordunuz ve ses kaydınız yapılıyordu ardından da aynı adlı programda şarkılarınızı milyonlara iletme şansına sahip oluyordunuz siyah beyaz camda... Annemle babama bu yarışmaya katılma isteğimi ilettiğimde inanamadılar utangaç kızlarının bu isteğine ama saygı duydular ve vazgeçmeyeceğinden eminsen diyerek kaydımı yaptırdılar. (aslında son dakika korkup kaçacağımdan eminlerdi diye düşünüyorum) Sınav günü geldi çattı ... Vazgeçmedim ... Semiramis Pekkan'ın "Nerdeysen" ve Rana Alagöz'ün "Aşkın Gözü Kör mü Acaba" adlı şarkılarını seslendirdim ve başarılı oldum sınavda , ardından kayıtlar yapıldı ama program yayından kaldırıldı ve ben "Küçük Seden" olamadım... Kader... Olsun zaten işin açıkçası ben oraya kadar olan kısmı istiyodum geri kalan kısmından hakikaten kaçabilirdim :

Neyse ciddi hayat yolunda ablamın ardından Maarif Koleji'ni (mezun olurken Kadıköy Anadolu Lisesi idi adı arada sanırım bir kaç isim daha değiştirdi 7 yıl büyük bir keyifle okuduğum okulum..: ) kazanmam gerektiği aksi takdirde Kadıköy Kız Lisesine gideceğim tebliğ edildi ailem tarafından... Neeee ? Karma okul dururken tek kız okulumu ?... bırrrrr.... Tabi ki tebligata uyduk ve 48. olarak (aman tanrım başarısızlık ablam 25. olmuştu) kazandık okulu... Ne iyi etmişim ve ne iyi etmişler... Keyifle bin kez daha dönüp o yedi seneyi okurum sevgili okulumda ama aynı arkadaşlarımı aynı öğretmenlerimi de isterim... Özellikle ufkumu açan bana müziği öğreten , daha da sevdiren , yaşatan öğretmenlerim Fikret Evcil ve Turgut Ertaş'ı... Hala onlardan öğreneceğim çok şey var çünkü ... yedi yıl yetmedi ...

Hazırlık A da İngilizce yi öğrenmek için sınıfça debelenirken ben yine müziğin içine dalıverip okul korosuna atıverdim kapağı...29-Ekim ve 10-Kasım' larla başladı yeni sergüzeşt ... Bu kez solom "İstiklal Savaşımın En Büyük Kahramanı" diye başlıyordu ve ben söylerken ağlıyordum çünkü ne söylediğimi çok iyi biliyordum... Notalarla haşır neşir olduk , köklü bir koro eğitimi almaya başladık , klasik müzikle içiçe yoğrulduk ... Yaşımız itibarı ile 2 sesli olan koromuz biz büyüdükçe güçlendi 4 sesli oldu , Niksar'ın Fidanlarından , Yunus Emre Oratoryosuna , Muammer Sun'dan Bach'a uzanan yolculuğu hep birlikte gerçekleştirdik... Müzik dersleri yetmedi , öğle teneffüslerinde buluştuk , o da yetmedi Cumartesi Pazar günleri okulumuzda buluşup çalıştık üfff demeden...
Hem müziği içimize sindirdik , hem Türkiye Liselerarası Çoksesli Korolar birincisi olduk , Atatürk Kültür Merkezin de her yıl çok güzel eserleri seslendirme şansını elde ettik , bilgilendik , yüreklendik , mutlu olduk ... Umarım öğretmenlerimizi de mutlu ettik... Tabiiii ben enerji dolu bir yaratık olduğum için bu çalışma bana yetmedi ve Milliyet Gazete'sinin düzenlediği "Liselerarası Müzik Yarışması" na da okulumuzun kız solisti olarak katıldım ... Herkes güzel güzel bilindik şarkılar söylerken ben okulumuzun orkestrasını oluşturan ve hepsi benden 3 yaş büyük olan aaaabilerim Mithat , Erhan , Göksel , Önder ve Fatih'in ( hepsi bugün kocaman birer işadamı ve benim candostlarım ) seçimi olan Jesus Christ Superstar Rock Opera'dan "The Temple" adlı şarkıyı çığlık çığlığa söylemek durumunda kaldım...
Veee yineee iyiki de kalmışım , bu kez hayatıma müzikaller ve yeni hayaller girdi zira ... çok önemli bir adamla daha tanıştım ... Okul orkestramızı çalıştırmayı kabul eden ve bizimle birlikte her anını geçiren çoook çok önemli bir adam ... ozamanlar harika çocuk bugün harika adam... Aydın Esen ... Üç yıl üst üste kız solist dalında okuluma birincilik kazandırdım ... Yaşasııııın ! : Bu arada sporcu da olma azmi içerisinde voleybol oynama girişimlerinde de bulundum 4 yıl kadar debelendim , zira pek yetenekli değildim , herhalde beni sevdiler ve katlandılar Altınyurt Klubünde , ben olmuyo bırakıyorum diyene kadar atmadılar beni takımdan sağolsunlar... Antremanlar da , hafta sonları spor salonları da çok keyifliydi... Dersler , müzik , spor başka bişeye vakit kalmıyodu zaten işin açıkçası ...
Yine aynı zamanlarda Aydın Esen'le birlikte ilk Eurovision'a katılma girişimini de gerçekleştiriyorduk. "Dostluk" adlı şarkı finale kalmayı başardı ama finalde şarkıyı Kayahan seslendirdi... Olsun ben bu arada ilk stüdyo deneyimimi yaşadım hem de İstanbul Gelişim Stüdyolarında Garo Mafyan ve Selçuk Başar' ın denetiminde , yaşım 14'kene...( böyle bir kelime olmadığını kesinlikle biliyorum , hoşuma gitti ama etkilenip kullanmayın , yanlış yapmış olursunuz.) Şerif Yüzbaşıoğlu ile tanıştım , okulumu bitirdikten sonra yurtdışı müzik festivallerine katılmayı planladık maaalesef gerçekleştiremedik... Büyük ustayı kaybettik... Ve ben böylesine büyük bir ustadan bir şeyler öğrenme şansına sahip olamadım...

Veeee 1983 yılı geldi çattı... Mezun oldum liseden yine iyi bir öğrenci olarak , üniversite sınavlarında da başarılı olup İ.T.Ü Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümünü kazandım... Ne olacak şimdi ?... Mimar olma yolunda ilerliyoruz , bitti mi müzik????? Galiba...9999

Hayııııııır ! Benimle aynı dönemde Boğaziçi Üniversitesine giren ve müzikle de içiçe olan arkadaşlarımdan bir haber geldi çok zaman geçmeden... Müzik Klubünde pop caz besteler yapan ve bu besteleri garip bir ustalıkla seslendiren bir grup vardı veeeee konserleri vardı... İlk konserlerine izleyici olarak gittim , e tabi hayaller kurmaya başladım ben de onlarla şarkı söylesem diye...

O da ne ? Bir hafta sonra tanışmak istediler benimle ... Müzik yarışmalarından tanırlarmış beni OOOOOOLEEEEEEY! Yine gittim Boğaziçi Üniversitesine tanıştık, her şey süpeeeeeer... Üstelik tanıştığım gençlerden biri de Aykut Gürel ...: Bak sen şu işe ... Provalar , gidiş gelişler , keyifli günler , ama hayal gerçekleşmedi ... Zira sinir ve ukala ve kendini beğenmiş Aykut'la kavga ettik ben şarkı söylemiyorum dedim ... O da solist mi yok dedi ... Tasarı geometri ve perspektif derslerine asıl Seden , müzik bitti 9... Olgun insanlarız canım ... Bi süre sonra Aykut aradı ... Reklam müziklerini seslendirmek istermisin diye ??? O da ne demek istemez miyim ....Beni stüdyoya götürdü ve Melih Kibar'la tanıştırdı... O gece ilk reklam müziği seslendirmesini gerçekleştirdim "Çikita Muzlu Çiklet"....

Yeni bir sayfa açılmıştı işte hem okul , hem müzik yeniden... Tabi annem içinde biraz merak dolu günler ... Okuldan çıkıp stüdyoya gidiyordum ve epey geç saatlerde dönebiliyordum eve , ertesi sabah ta yine okul... Bir sürü reklam müziğini seslendirme ve yeni insanlarla tanışma dönemi başlamıştı hayatımda ... Ardından Melih Kibar'la birlikte katıldığımız ilk Eurovision Şarkı Yarışması Grup "Klips ve Onlar" şarkı adı "Halley" ve Türkiye birinciliği... Derslerimin ağırlığı ve sınav dönemi yüzünden Norveç' e gidemiyişim...Ardından 3-5 kez daha Eurovision Şarkı Yarışmalarına katılış ... Kuşadası Müzik Festivaline de ...

Stüdyolarda bol bol vokal yapma ve sahnelere de el atıp en şanslı ortamlarda vokal yapma ve değişik bir yönünü de öğrenme müziğin ,vedeeee... aslında en kana giren noktasından bir kez daha geçme... Ve hakikaten en değerli insanlarla birlikte olarak... Nilüfer , Nükhet Duru , Ajda Pekkan , İlhan İrem ve Sezen Aksu... Ve bi cesaret 1992 yılında ilk albümüm "Bir Yudum Sevgi" yi sizlerle paylaşmak.... Sonrasını biliyorsunuz zaten , birlikte yaşadık ardından gelen yılları... E bu arada okul bitmiş , evlenmişim , çocuklarım olmuş , artık onlar en yakın dostlarım ne mutlu bana.... ( Seden'in jurnalinden... hep Feride'nin olacak değil ya...)

0 yorum: