11 Nisan 2008 Cuma

Özlem Tekin biyografisi



18.11.1971 Amerika California doğumlu olan Özlem Tekin, babası Prof.Dr.Talat Tekin’in Berkeley Üniversitesinde öğrenim görevlisi olması nedeniyle uzun bir süre Amerika´da kaldı.İlk öğretime başlamadan önce Türkiye´ye (Ankara´ya) geldi.
İlk öğretimi Fransızca eğitim veren Tevfik Fikret Lisesi´nde bitirdi ve bu süre boyunca piyano dersleri aldı.Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı sınavlarına girdi ve klarnet bölümünü kazandı.Tüm konservatuar eğitimi boyunca Ankara´da sahne çalışmaları yaptı. Yaz dönemlerinde Bodrum başta olmak üzere, çeşitli tarzlarda (İngilizce pop, rock, heavy metal, punk, caz) müzik yaptı.Konservatuardan 1991-1992 yılında mezun oldu. Akustik gitara merakı olan Özlem kendi kendine bu aleti çalmayı öğrendi. Öğrenmekle kalmadı Akustik gitarla besteler yapmaya başladı.

İstanbul´daki Lokomotif grubundan aldığı teklif üzerine İstanbul´a geldi.Kısa bir süre Lokomotif´le çalıştıktan sonra tamamen bayanlardan kurulu Volvox grubuna katıldı. Şebnem Ferah’ın da bulunduğu Volvox ile iki yıl non-stop müzik yaptılar. Daha sonra Özlem gruptan ayrılarak solo çalışmalara yöneldi. İlk solo albümü için Hakan Peker’le anlaşan Özlem, çalışmalara başladı.

İlk albümü Kime Ne 1996 yılında yayınlandıktan sonra "Aşk Herşeyi Affeder mi" büyük yankı uyandırdı.. "Çok Üzgünüm İstemeden Seni Dün Gece Aldattım" gibi cesur sözlerle başlayan şarkı, aldatmaya dayalı ve kadın erkek ilişkileri odaklı şarkılara yeni boyutlar kazandırdı. İlk defa bir kadın bu kadar açık yüreklilikle aldatını ifade ediyor ve hemen ardından aşkın bunu affedip affetmeyeceğini sorguluyordu. Albümde ilginç sözlere sahip olan şarkı bir tek “Aşk her şeyi Affeder Mi” değildi.. Zoraki evliliklere “böyle zorla düğün olmaz ki yok mu sevdiğin” diye haykıran DUVAKSIZ GELİN, “ümidi yok kimden yardım dilesin, hiç mi sevmez anacığına dönesin” diyerek sokak çocuklarının hayatını sorgulayan HERKES ŞANSLI DOĞMUYOR, “kurşunlar sizin olsun, kurusun gözler” diyerek isyan ettiği SEBEPSİZ SAVAŞ albümün ön plana çıkanlarındandı. Alternatif Pop adını verdiği müziği ile Özlem Tekin o yıllarda kuşkusuz yeni bi kulvar açtı, ve pop müziğe farklı bir bakış açısı getirdi. Cem Yılmaz’ın da konuk olarak “Yar Bana Varmadı” en sevilen çalışmalarından biri oldu.

Aradan geçen zamaNda dünyadaki elektronik akımı ile birlikte Özlem Tekin’in müzikal zevklerinde de bir takım değişiklikler meydana geldi, dolayısı ile bir sonraki albümün de elektronik müziklerden payını alması kaçınılmaz oldu.. İkinci albüm ÖZ, hiçbir canlı enstrumanın kullanılmadığı, tamamen elektronik müzikle yapılmış Türkiye’nin ilk albümü olma özelliğine sahipti. Sevgilisini öldürüp, ormanda gömmeye giden kadını canlandırdığı ilk klip Bahar ile Özlem Tekin, yine herkesi ayağa kaldırdı. ÖZ albümünün en büyük hitlerinden olan BAHAR şarkısının sözü ve müziği de tıpkı aşk her şeyi affeder mi gibi BARLAS a aitti. İkinci klip ise Levent semerci yönetmenliğinde YOL isimli şarkıya çekildi. “Yanlış senin tek hazinen, herşeyi kendine sor kendinden öğren” gibi sözleri ile Özlem Tekin’in içindeki ruhu da net bi şekilde anlatan şarkının klibi MCM gibi yabancı müzik kanallarında da gösterilerek, büyük başarılara ulaştı. Ne yazık ki bu albüm sadece 2 kliple kaldı, fakat türünün sevenleri, yeni keşfedenler ve Özlem hayranları tarafından arşivlerin en güzel yerinde Türkçe sözlü elektronik müzik albümü olarak yerini aldı.

Bu arada Özlem Tekin, Pahsan Music ile kısa bir evlilik de yaptı. Evlilik yüzüklerini dövme olarak parmaklarına yaptıran ikili, boşanınca dövmeyi de sildiler..

Üçüncü albüm 1999 yılının yaz aylarında geldi: Laubali! Tam da yaz aylarına yakışır bi neşe ve dinamiklik ile…. Tarz olarak en çok çeşitlilik barındıran albüm olan Laubali’nin çıkış parçası albüm ile aynı ismi taşıyan Fergan Mirkelam imzalı Laubali oldu. Kendi sözleri ile Özlem bu şarkıyı şöyle anlatıyor: “Fergan bize Rıza Erekli'nin stüdyosunda sürekli baskınlar yapıp, kamerasıyla bize zorla mizansenler yaptırıyordu, çok eğleniyorduk. Ona boş gelme beste getir kardeşim dedim, yapmış getirdi. Tabii çok sevindim”.
Bu albümde Özlem’den duymaya alışık olmadığımız şekilde batı müziğinin yanında doğu müziği sentezleri kulağımıza geliyordu. Arabeskvari sözleri ve Doğuş vokali ile “Yazmamışlar”, 9/8 lik ritmi ile “Biberi Bol”, klip çekilmemesine rağmen dillere dolanan “Beni Yakan Aşkın” bunlara verilecek örneklerdendi. Ama bunların yanında “Vurma”, “Kumdan Kaleler”, Teoman destekli “Bu Kalp” gibi sentezden nasibini almamış, batı soundlu son derece sıkı parçalar da bulunmaktaydı. Disco tarzındaki “Sorma”yı ise Olivia Newton John’a adamıştı Özlem..
Albümden ikinci klip Yazmamışlar’a, üçüncü klip ise “eskiden her klipte farklı imajla çıkardım şimdi o da yetmedi, aynı klipte 5 farklı imaj” diyerek tanıttığı Biri Var’a çekildi.

2000 yılının yazında Özlem Tekin bu sefer müzik dışı bir çalışma ile sevenlerinin karışısına çıktı. Kanal D için çekilen Yaz Rüzgarı isimli programın sunucuğunu üstlenen Özlem Tekin, 2000 yazı boyunca hafta içi her gün farklı bir konukla ekranlara konuk oldu, hazırladığı kısa skeçlerle de oyunculukta da ileride atacağı başarılar hakkında ufak ipuçları verdi.

2002 yılında çıkan Tek Başıma Albümü öncesi 2 yıl hiçbiryerde gözükmeyen Özlem Tekin o yıları da şöyle anlatıyor:” 2 yıl ara vererek müzikten uzak kaldım, fiziklsel olarak dinlendim, şehir şehir gezdim, amerika’da bir süre kaldım. Elime gitar bile almadım, beste yapmadım Yani kendimi dinledim…” Bu süreç sonunda, eline gitarı alıp yaklaşık 1 hafta içinde yazdığı şarkılardan oluşan Tek Başıma albümü de aynı dinginliği taşıyor. Bu sefer çığlıklar atan, isyankar Özlem yerine durulmuş, “sen olmasan da yaşatırım ben bu aşkı” diyebilecek kadar durulmuş bi Özlem karşımızdaydı. Bi önceki albümdeki sentezlerden eser yok. Fakat yine Özlem Özlem’liğini göstermişti. Çıkış parçası Dağları Deldim’deki “Magazin dalı güllü dallı motorlar gibi koca aramıyorum ki olum ben bu şarkılar niye” dizeleri ile yine gündeme oturdu! Üstüne alınıp cevap verenlere ise ağzını açıp tek kelime etmedi. Sadece yerinden oturup olan bitenlere bıyık altından gülümsüyordu. Albümde bulunan Barlas şarkısı Aşka Dair yine Özlem Barlas beraberliğinin başarısını doğrularcasına, albümün öne çıkan hitlerinden oldu. Türkiye’nin ilk tekno trans şarkısı dediği Kırıldım, hip hop öğeler barındıran Dağları Deldim, Bjork-vari Daa gibi şarkılarla Özlem yine dolu dolu bi albüm hazırlamıştı.
Fakat bi süre sonra Özlem roportajlardan, yoğunluktan sıkılıp siz albümü dinleyedurun ben geliyorum diyerek Amerika’ya gitti. Orda Amerikalı yönetmen Aaron Walker ile ikinci klibi de Hep Yek’e çekti..
Bu sırada Özlem Tekin ufaktan ufaktan ilk oyunculuk denemelerine de başladı. Kanal D ‘de yayınlanan mitolojik dizi Karaoğlanda kötü büyücü Zenka, Mustafa Altıoklar’ın yönetmenliğindeki O Şimdi Asker’de de küçük bi rolle karşımıza çıktı..
Özlem Amerika’dan döner dönmez ayağının tozu ile Rock’n Dark Efes turnesine çıktı. 2003 yaz boyunca yazlık mekanlarda devam eden turnenin sürprizi Özlem’in 5 şarkısının club remixlerini içeren bir cd’nin konsere gelen dinleyicilere hediye olarak dağıtılması oldu. Piyasada bulunmayan bu çok özel Cd de aşka dair, kırıldım, kimbilir, dağları deldim, ve yazmamışlar’ın remixleri bulunmaktaydı. Turnedeki eğlenceli görüntülerin montajlarından oluşan Dağları Deldim Remix klibi ise 2003yazının özlem tekin hayranlarına hediyesi oldu.

2004 yılının başlarında Neredesin Firuze isimli fimin soundtrackinde Özlem yine kendi ilklerinden birini gerçekleştirerek Fuat Saka’ya ait bir Karadeniz türküsü seslendirdi: Kara Sevda.. Trüküyü kendine has uslubu ile seslendiren Özlem Tekin, kendisini sevmeyenlerin bile ilgisini çekti ve soundtrack’in öne çıkan çalışmalarından biri oldu.
Bu arada Şener Şen, meltem Cumbul, Beyaz, cem davran, ve pamela ile birlikte oynayacağı bir müzikalin hazırlarına başlayan Özlem Tekin, yine farklı ufuklara gözünü dikmişti. Fakat müzikal ne yazık ki Şener Şen’in rahatsızlığı bir süre ertelenince, özlem tekin kendisine gelen dizi teklifini kabule etti ve 2004 sezonunda Hale Soygazi, Ceyda Düvenci ve Ege Aydan ile başrollerini paylaştığı Sil Baştan isimli dizi ile ekranlara konuk oldu. İzleyeciler bu sefer karşılarında çok farklı Özlem Tekin buldular. Çünkü kndisine teklif edilen asi rockçı kız rollerinin hepsini geri çeviren özlem bu dizide, hapishaneden çıkmış, çocuk sahibi bir kadını canlandırıyordu, ve de üstelik çok başarılıydı. Televizyon eleştirmenlerinden tam not almıştı.


2004 yılının yazında “Sanki Dün Gibi” isimli 70-80-90’lı yılların Türkçe pop hitlerinin seslendirildiği, Most Productions tarafından gerçekleşen ve 3 gün devam eden konserde Fatih erkoç ve levent yüksel ile birlikte daimi solist olarak yer aldı. Çillibom, seninle bir dakika, burçak tarlası, delisin, fesupanallah, denizleri aşta gel gibi türk popun unutulmaz hitlerini de özlem’in yorumundan dinlemiş olduk. Kuşkusuz konserin Özlem severler tarafından en merakla karşılanan yorumu, Volvox’tan da arkadaşı olan, fakat profosyonel müzik yaşamında sürekli kıyaslandığı Şebnem Ferah klasiği Yağmurlar oldu…
Bu konserlerden hemen sonra ise Türkiye’nin önemli festivallerinden biri olan Rock and Coke’da sahne alan Özlem, sahneye maskesi ve ilginç kotsumu ile çıkarak dikkatleri üzerine çekti. Bu konserde “Bu bir Özlem Tekin konseri değil, OZZ isimli yeni bir grubun konseri” diyerek yaptığı açıklama ile yeni kurduğu özlem tekinin eski şarkılarını sert yorumlarla coverlayacak olan OZZ isimli grubun da müjdesini verdi.
O sıralar çıkan Levent Yüksel’in Uslanmadım albümünde ise Sen Anla isimli şarkının söz ve müziği Özlem Tekin’e aitti. Geri vokalleri ile de şarkıya renk katmıştı
2004 yılının bitimine doğru Şener Şen’in iyileşmesi ile Mucizeler Komedisi adı verilen müzikal yeniden gündeme geldi. Kadroda bikaç değişiklikler vardı, beyaz ve cem davran gitmiş yerlerine Mirkelam ve şevket Çoruh gelmişti.
Mucizeler Komedisinin görücüye çıkmasıyla, Özlem Tekinin oyuncuğunun zirveey ulaşması bür oldu. Nerdeyse müzikali adından en çok söz ettiren oyuncusu olan Özlem bütün tiyatro eleştirmenlerinden tam not aldı, Hıncal Uluç’un kaleminden “o bir mucize”, fatih altaylı’dan ise “o komple bi sanatçı” olarak yazılara döküldü… O ise bütün bunları hiç farkında değilmiş gibi “sanırım benden beklenmediği için bu kadar konuşuldu,teşekkür ederim yine de..” gibi mütevazı cevaplar vererek, gülümsedi..


Tarihler 2005 yılının Mayıs aynı gösterdiğinde Özlem 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1 0 adını verdiği 5. albümü ile müziğe geri döndü. Diğer albümlerine göre gayer sert bir sounda sahip olan bu albüm, gerek özlem tekin hayranları, gerek rock müzik severler tarafından ilgiyle karşılandı. Albümü tanıtmak için bu sefer farklı bir yönteö seçen özlem, klip çekmek yerine albüm çıkar çıkmaz konserlere başladı. Coca cola sponsorluğundaki soundwawe turnesiyle, üniversiteleri gezerek albümü tanıttı.. Daha sonra ise ilk klip 2 farklı versiyonla geldi: Değmez…
Fakat Özlem’in deyimiyle kanallar klibe korku filmi muamelesi yaptılar ve nedense pek göstermeyi tercih etmediler. Bunun üzerine konser görüntülerinden oluşan ikinci klip Cinayet ise tam tersi etkiyle müzik kanallarının gözdesi oldu. Bu arada 2005 yılının en çok konser veren bayan rock sanatçısı da yine Özlem Tekin oldu.
2006 yılının başlarında Cem Yılmaz ile önce adının çıktığı aşk dedikoları sonradan anlaşıldı ki, yeni bir projenin habercisiydi. 2006 Ekimde vizyona girecek ve yönetmenliğini Cem Yılmaz’ın üstleneceği Hokkabaz isimli filmde başrolleri Özlem Tekin, Mazhar Alanson ve Cem Yılmaz’ın paylaşacağı duyuruldu…

Şebnem Ferah>biyografi


12 Nisan 1972 yılında Yalova'da doğdu. Kırmızı elbiseler giyerek mahallede şarkılar söyleyen Şebnem Ferah'ın müziğe olan ilgisi küçük yaşlarda başlamış. Şebnem'in müzikle tanışmasında ailesinin çok büyük rolü olmuş. İlk okulda enstrüman ve solfej dersleri almaya başlamış. Şebnem'in ailesinde hemen hemen herkes müzikle içiçe ve evin her köşesinde enstrüman olduğu için müzik konusunda bilgili ve hazır olarak atılmış piyasaya.

İlk okul yıllarında mandolin kursu alan Şebnem okul orkestrasında da solistlik yapmış ve bugüne dek hayatını müzikle bağdaştırmış. Liseyi Bursa Gemlik'te "Özel Namık Sözeri Lisesinde " yatılı bir öğrenci olarak okumuş ve bu dönemler Şebnem'in kendisini tanımasına , tek başına ayakta kalmasına yardımcı olmuş.

Şebnem'in okul orkestralarında başlayan bu serüveni daha sonra küçük topluluklarla devam etmiş. Lise zamanlarında " Pegasus " adlı grubuyla beraber çalışan ama kafasında bir kız grubu hayali olan Şebnem , 80'lerin ortasında Bursa'da açılan bir stüdyo sayesinde Sedat abisiyle tanışmış ve bu hayalini 1988 yılında kurduğu "Volvox" grubuyla gerçekleştirmiştir. Müzik uğruna " Odtü Ekonomi " Bölümünü 2. sınıftan terk etmiş ve daha sonra İstanbul'a gelince " İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili Ve Edebiyatı " bölümüne kaydolmuş.

1994 yılında " Volvox " grubunun dağılması sonucu Şebnem Ferah bireysel çalışmalarına başlamış. Rahmetli sanatçımız Onno Tunç ve Sezen Aksu'nun keşfi sonucu Underground ortamdan daha Ferah bir ortama kavuşmuş.

Daha sonra " 15 Kasım 1996 Cumartesi " günü " KADIN " adlı ilk solo albümünü çıkardı. İlk videosunu " Vazgeçtim Dünyadan " adlı parçasına çeken Şebnem , Rock müzik piyasasını yeni bir döneme soktu. Çıkışıyla büyük bir sansasyon yarattı. Gerek kaset satışları gerekse video klibiyle uzun süre listelerde bir numara olarak boy gösterdi. Daha sonraları " Yağmurlar " , " Bu Aşk Fazla Sana " ve " Fırtına " adlı şarkılarına klip çekti. İlk konserini " 04 Nisan 1997 " de " İzmir Ege Üniversitesi " nde verdi ve büyük bir kalabalığa yaklaşık 6000 kişiye unutulmayacak dakikalar yaşattı. İzmir'deki konserin ardından Türkiye'nin çeşitli yerlerinde konserlerine devam etti ve bu konserlerin yanı sıra düzenli bar programları da yaptı.

Tabii ki Şebnem`in yaşadığı çok büyük acılar da oldu. 1998 yılında Ablası Aycan Ferah`ı yitirdi. Üzüntülü bir dönemin ardından 2.5 yıllık bir aradan sonra " 24 Haziran 1999 Perşembe Günü " ikinci albümünün ilk klibi " Bugün " müzik kanallarında boy göstermeye başladı ve tarih " 30 Haziran 1999 Çarşamba " yı gösterdiği zaman " Artık Kısa Cümleler Kuruyorum " adlı ikinci albümünü yine sansasyonlu bir şekilde bizlere sundu. İlk albümünde olduğu gibi ikinci albümünde de İskender Paydaş ve Pentagram ekibiyle çalışan Şebnem yine herkesi üzerine yoğunlaştırdı. Çok samimi sözlerin üzerine sarılmış etkileyici melodiler yine hafızamıza kazınacak ve aklımızdan asla silinmeyeceklerdi. Albümün ikinci videosu " Artık Kısa Cümleler Kuruyorum " şarkısına geldi , klibin yönetmenliğini Hakan Yonat yaptı.

İkinci albümün ardından yine araya uzun bir stüdyo dönemi girdi. Bu arada acılar Şebnem`in peşini bırakmadı. 1999 yılında meydana gelen 17 Ağustos depreminde Babası Ali Ferah`ı yitirdi. Acılarını hafifletmek ve yeni şarkılar üretmek için müziğe daha da sıkı sarılmayı tercih etti. Böylece " 03 Ekim 2001 " tarihinde " Perdeler " adlı üçüncü albümü yayınlandı ve yine büyük beğeni topladı. Bu sefer ki albümde Şebnem , İskender Paydaş ve Pentagram üyeleriyle değil de sahnede birlikte çaldığı müzisyenlerle çalışmıştı. Bu albümden ilk video , albümle aynı adı taşıyan " Perdeler " şarkısına çekildi. Klip, Türkiye standartlarının çok dışında ve oldukça güzel görüntüler barındırıyordu. Bu klipten kısa bir süre sonra " Sigara " şarkısı da , renkli cam da boy göstermeye başladı.

"İki yıl aradan sonra , tarih " 12 Mayıs 2003 Pazartesi Günü " yeni albümünün ilk videosu " Ben Şarkımı Söylerken " müzik kanalarında dönmeye başladı. " 15 Mayıs 2003 Perşembe Günü " " Kelimeler Yetse " adlı muhteşem bir albümle Şebnem tekrar aramıza dönmüş oldu. İlk klibiyle kendinden oldukça söz ettirmeyi ve yine yeniden gündeme oturmayı başardı. Röportajlar , Tv programları derken kendini yoğun bir temponun içinde bulan Şebnem, bu yoğun temponun arasında albümünden 2 şarkıya daha video klip çekti.. Türkiye'nin bir çok şehrinde konserler verdi ve hala vermeye devam ediyor.."

Sessiz sedasız geçen bir yılın ardından, “5 Temmuz 2005 Salı günü” bu defa Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde 5. albümü “Can Kırıkları”nı yayınlayarak yeniden piyasaya damgasını vuran Şebnem Ferah, ilk klibini de albümle aynı ismi taşıyan şarkısı “Can Kırıkları”na çekti. Son albümlerine oranla sert sounduyla dikkat çeken albümünün, 29 Temmuz 2005 günü Parkorman’da gerçekleşen gala konseriyle yeniden dinleyicilerine kavuşan Şebnem’in yeni albüm konserleri de bu sayede başlamış oldu. Çok geçmeden “Çakıl Taşları”na ikinci video klip geldi. Katıldığı programlarda birçok klip ve konser müjdesi veren Şebnem’in, konser maratonu halen devam etmekte...

Albümlerinin dışında da Şebnem Ferah'ı pek çok farklı çalışmada görmemiz mümkün. Kimi şarkıcıya geri vokalleriyle , kimisiyle düet yaparak onlara eşlik etmiştir. Bunun yanı sıra bir çok sanatçıyla beraber yardım konserleri vererek pek çok faaliyette bulunmuştur..
Geri vokal yaptığı sanatçılar ; Sezen Aksu , Sertab Erener , Levent Yüksel , Nilüfer , Demir Demirkan , Tüzmen , Yaşar Gaga , Ajda Pekkan , Özlem Tekin , Tarkan , Çelik , Teoman , Haluk Levent . Düet yaptığı sanatçılar ; Müzeyyen Senar (Sarı Kurdelem Sarı) , Polad Bülbüloğlu (Gel Ey Seher) , Kargo (Kalamış Parkı) , Teoman (iki yabancı).

Ayrıca Bülent Ortaçgil'e saygı albümünde bir Bülent Ortaçgil klasiği olan " Değirmenler " şarkısını da yorumlamıştır.

Bu çalışmaların dışında ; " Little Mermaid " (Küçük Denizkızı) adlı çizgi filmde seslendirme yapmış ve soundtrackinde bulunan " O Dünyada " isimli şarkıyı seslendirmiştir. Toprak Sergen Ve Aydan Şener'in Oynadığı bir filmde ise , söz ve müziği Demir Demirkan'a ait olan " Ay Işığında Saklıdır " adlı şarkıyı seslendirmiştir.

Sezen Aksu

sezen aksu





13 Temmuz 1954'de İzmir'de doğdu. Ziraat fakültesindeki öğrenimini yarıda bırakarak profesyonel sarkıcılığa başladı. 1970'lerin ortalarında 'Kaybolan Yıllar', 'Gölge Etme' gibi sarkılarla yıldızı parladı. Şarkılarının çoğunu kendi besteledi. Bazılarının da sözlerini yazdı. İlk kez 1979'da sinema oyunculuğu denedi.- Minik Serçe- oyunculuk yeteneğiyle dikkat cektiği, 'Bin Yıl Önce Bin Yıl Sonra' adlı muzikallerdeki 'Sen Ağlama 'Geri Dön', 'Dağlar Dağlar' gibi şarkılarla ününü perçinledi. Sonraki 'Git' kasetiyle zirvedeki yerini aldı. Türk pop muziğinin en güçlü seslerinden Sezen Aksu, Aşkın Nur Yengi, Sertab Erener, Levent Yüksel, Tilbe gibi bir zamanlar vokalistliğini yapmış gençleri pop muziğimize kazandırdı.Üç kez evlendi ve bir çocuk annesi...

Sezen Aksu'nun albümleri: Serçe,Ağlamak Güzeldir, Firuze, Sen Ağlama, Git, Sezen Aksu '88, Sezen Aksu Söylüyor, Gülümse, Deli Kızın Türküsü, Işık Doğudan Yükselir, Gül Bahçeleri, Düğün ve Cenaze, Adı Bende Saklı, Sarı Odalar(Ben Seni Çok Sevdim Oplum)





Dillerden düşmeyen bazı şarkıları: Kaybolan Yıllar, Gölge Etme, Yak Bir sigara, Firuze, Hata, Ağlamak Güzeldir, İkinci Bahar, Dilimin Ucunda Kelimeler, Geri Dön, Tukeneceğiz, Git, unzile, Değer mi Hiç, Sarışınım, Bir Çocuk Sevdim, Seni İstiyorum, Şinanay, Gidiyorum, Belalım, Hadi Bakalım, Gülümse, Masum Değiliz, Deli Kızın Türküsü, Tenna...


HAKKINDA YAZILANLAR

bebek SEZEN
Fen öğretmeni Şehriban Hanım ile matematik öğretmeni Sami Bey, Denizli'de tanışıp evlenirken, dünyaya gelecek çocuklarını disiplinli bir şekilde yetiştirmeye karar verirler... Şehriban Hanım ağır bir hamilelik dönemi geçirir, doktorların bütün ısrarlarına rağmen çocuğunu aldırmaz. 13 Temmuz 1954’de Fatma Sezen Yıldırım dünyaya gelir... Çocukluğu dünyaya geldiği Denizli Sarayköy'de geçer Sezen'in... Annesi ve babasıyla birlikte yaşadığı, Sarayköy'deki derenin yanındaki iki katlı o evi hiç unutamaz...sezen

SEZEN... CÜCE BELA
Sezen 1999 yılında bir gazetenin yaptığı röportajda o iki katlı evi ve çok sevdiği anneannesini şöyle anlatıyor...'Alt katta Huriye teyzem otururdu... Üst katta ise anneannemle biz... Babamla annem, aldıkları eğitim gereği bana karşı hep mesafeli dururlardı... Bir yaıma kadar saçım yok, kabak kafalı bir Sezen 'dim... Bir tek dudaklar gene böyle, iri etli dudaklar... Beni epey özgür bırakmışlardı... Nasıl bırakmasınlar ki, adım 'Cüce Bela' ya çıkmıştı... İlle de dikkat çekeceğim... Hiçbir şey yapamasam, durduk yerde düşüp bayılırdım... İnsanlar benimle ilgilensinler diye neler yapmazdım ki... Habire evden kaçardım mesela... 10 yaşımda makyaj yapardım... Annemler bir ara benimle ilgili olarak çok çaresiz kalmışlar. Beni kendi halime bırakma kararları da ondan sonra kendiliğinden gündeme gelmiş zaten.'

YARAMAZ KIZ
Çocukluğunda "acaip bir yaratık" olduğunu söyleyen Minik Serçe, bebekken bir gün annesinin yün yumaklarından kendisine meme yapmış ve eve ziyarete gelen kaymakam düşüp, bayılıvermiş. 10 yaşında makyaja başlayan Sezen, daha o zamandan haftada bir saçını değişik renklere boyamaya başlamış. Çocukluktan şöhret olmayı kafasına takan Sezen, İzmir'in bütün sokaklarında şarkı söyler, milleti başına toplarmış. Konak - Köprü arasındaki troleybüste aralıksız şarkı söylediğini söyleyen Sezen, bir gün bütün durakları es seçen şoförle biletçinin açığa alınmasına neden olmuş.Annesi ve babasının O'na hiç dokunmamış olması; belki de gençliğinde her on beş günde bir dikkat çekme amacıyla intihara kalkmasına neden olmuştur. Bu ten temasının yoksunluğuna karşın, Sezen ailesinin kendisine güven ve sevgiyi sonsuz bir güçle hissettirdiğini söylüyor. O'na göre, yalnızca sevgilerini gösterme şekilleri farklıydı.

KARA KUZU
Sezen Aksu'nun yaramazlıklarındaki en önemli müsekkini anneannesidir... Nadire Hanım eski Osmanlı kadınlarından, karizmatik ve etkileyicidir... Ve Sezen onun 'kara kuzu'sudur... Ancak, Sezen'in yaşadığı ilk ve en önemli acı da onunla ilgili olur ne yazık ki... Sezen hayatı boyunca unutmaz, unutamaz o acıyı...'Çok özel bir kadındı anneannem. Mücadele içinde yaşamış, hayatı tırnaklarıyla kazımış. Annem henüz altı yaşındayken dedem ölmüş, çiftlikteki tüm işler onun üzerine kalmış. Her şeyi, tüm yükü göğüslemiş. Tam bir hanım ağa... At binen bir kadın. Zeki, ileri görüşlü. 'Doğurdum diye sevmem evladımı, faziletli olması gerek, sevgiyi hak etmesi gerek' derdi. Kişiliğimde derin izleri var onun. 14 yaşımdaydım. İlk acımı onunla yaşadım. Elimi tutarken öldü. 'Elimi ovar mısın?' dedi ve ben ağlamaya başladım. Bana 'kara kuzum' derdi. 'Kara kuzum ağlama, üzülürüm. Dilerim sen de benim gibi mutlu gidersin' dedi. Dua ederken, nefesi kesildi. O gece anneannemin yanında uyudum, hiç korkmadım.'

KARA KUZU BÜYÜYOR
Büyüme çağında sanatın bütün dallarına ilgi duyan Sezen, resim, tiyatro, dans dersleri alır. Lise hayatında kendini iyice müziğe verir fakat yükseköğrenim için Ziraat Fakültesi'ni seçer. Aynı yıllarda İzmir Radyosu sanatçılarının dersler verdiği İzmir Radyosu Sanatçılar Derneğine girer ve dört yıl aralıksız, iki yıl aralıklı altı yıl süreyle Türk Sanat Müziği eğitimi alır.

PROFÖSYÖNELLİĞE İLK ADIM
1970'te "Hafta Sonu" gazetesinin açtığı Altın Ses Yarışması'nda 6. olan Sezen Ziraat Fakültesi'ne ikinci sınıfta eldeva der, çünkü aklı,fikri ve yüreği müziktedir. Bir süre sonra da Yeşil Giresunlu'dan, ilk plağını yapması için teklif alır. 1975'e girerken piyasaya çıkan 'Haydi Şansım' adlı bu 45'lik plak, sadece 50 tane satar.'Moralim çok bozulmuştu... Çünkü o ilk plağımdan kendim ve yakınlarım almıştı sadece... Kimbilir, belki de dağıtımı iyi yapılamamıştı...' Sezen'in daha sonra Kusura Bakma, Gölge Etme, Yaşanmamış Yıllar, Vurdumduymaz, Olmaz Olsun gibi parçalarla yıldızı parlar. 1976 yılında Bebek Belediye Gazinosu’ nda ilk kez sahne alır.Sezen 'in ilk filmi 1979 yılında Bulut Aras ile başrolleri paylaştığı Minik Serçe olur. Serçe'nin ikinci ve son filmi ise 1990 yılında Ferhen Şensoy'la oynadıkları "Büyük Yalnızlık"tır... Sezen son olarak 2000'in sonlarında ATV'nin sevilen dizilerinden İkinci Bahar'da Sezen Aksu rolüyle yer alır.




ARTIK SEZEN AKSU VAR
1982 yılının ilk haftasında Şan Müzikholu'nda "Sezen Aksu Aile Gazinosu" adlı müzikali sahnelemeye başlar. Sahnede 7 tipi canlandıran Sezen Aksu; Adile Naşit, Şener Şen, Ayşen Gruda, Altan Erbulak gibi usta tiyatrocularla aynı sahneyi paylaşır. Yine aynı yıl, bugün en iyi klasikler arasında yer alan "Firuze" albümü çıkar. Ancak o yıllarda eleştiriler pek de iç açıcı değildir. Ama kim ne dersin Türkiye'de artık Sezen Aksu gerçeği vardır...

TELLİ DUVAKLI
10 Temmuz 1981’de Beşiktaş Evlendirme Memurluğu'nda telli duvaklı Sezen Aksu ile beyaz smokinli Sinan Özer evlenir. Sezen Aksu'nun nikah sırasında Mithat Can'a 4.5 aylık hamile olduğu gündeme gelir. 11 Kasım 1981'de Mithat Can doğar ve bundan iki yıl sonra da bu evlilik son bulur. Ama dostlukları tıpkı diğer eşleri Hasan Yüksektepe, Engin Aksu ve Ahmet Utlu da olduğu gibi asla bitmez...

MÜZİĞİN ZİRVESİNDE
1984, 1986, 1988 ve 1989 yılında çıkardığı albümlerle yükselişine hızla devam eder Sezen. 1991 yılında çıkan "Gülümse" albümü çok farklıdır. Albümde bulunan bütün parçalar hit olur ve hepsi klasikler arasına girer. Albümdeki "Hadi Bakalım" ın Avrupa'da çıkan single'ı, klibi olmamasına rağmen iyi bir satış grafiği çizmeyi başarır. Sezen Aksu artık müziğin zirvesindedir.

KAHPE KADER
Minik Serçe (Sezen Aksu'ya Minik Serçe adını rahmetli gazeteci Yavuz Gökmen takmıştır) 31 Mayıs 1994'te kaybettiğimiz Uzay Heparı ve 16 Ocak 1996'da kaybettiğimiz Onno Tunç'tan büyük yara alır.Tam 17 gün oturduğu yerden kalkmaz, kımıldamaz, gözleri bir noktada öylece kala kalır... Derken birden resim yapmak gelir içinden... Tuvalin üzerinde beliren siyah beyaz resimdeki kişi, Onno Tunç değil, ona 'kara kuzum' diyen anneannesi Nadire Hanım'dır... Sezen’in hayatında çok önemli yerlerde olan bu üç kişinin terkini Sezen uzun süre kabullenemez. 6 ay evden çıkmaz...'Resim yapmak iyi geldi... Ama bu arada hep düşündüm, düşündüm... Sonra bir gün aynaya baktım ki, saçlarım bembeyaz olmuş... Aslında beyaz saçlar da yakışıyor bana... Farklı bir görüntü...'

ONNO TUNÇ
Sezen 1999 yılında bir gazetenin yaptığı röportajda Onno Tunç'la bir hatırasını şöyle anlatıyor... 'Sabah saatlerinde başladık tartışmaya Onno'yla. Akşam oldu, hala tartışıyoruz. Ağlamaktan gözlerim şişti. Evlerimiz de karşılıklı... Döne döne tartışma, kavga... Sonunda bu geldi, kapımı tekmelemeye başladı. Birden yukarı fırladım ve Smith Wesson marka silahımı kaptım.Ne diyorsun sen Onno! diye namluyu doğrultup kapıya fırlayınca, bu adeta ışınlandı... Yok oldu birden... Zigzaklar çizerek kaçtı... Ben onu duvar dibine sindi sandım... Meğer karayoluna fırlamış, koşuyor... O halini görünce, ben de asfalta çıktım, gülmekten sırtüstü uzanıp debeleniyorum asfaltta. Nasılsa o korkuyla uzun süre geri dönmez dedim, içeri girdim...Meğer o akşam Levent civarında beş ev soyulmuş. Polis gece karanlığında panik halinde koşan Onno'yu görünce 'Hırsız budur mutlaka' diyerek hemen enselemiş. Doğru karakola... 'Ben Onno Tunç'um' demiş ama karakoldaki hiçbir polis tanımamış bunu... Kavga ettiğimiz için benim adımı da verememiş... Sabahı karakolda etmiş... Derken, onu tanıyan bir polis gelmiş sabah... Sevincinden polisin boynuna sarılmış... Ancak o zaman salıvermişler... Bir daha kapımı hiç tekmelemedi!'

PRODÜKTÖR SEZEN
Sezen Aksu vokalistlerine albümler yaparak onlara birer star olma yolunu da açar. Sezen'in bize ilk tanıttığı kişi Aşkın Nur Yengi'dir. 1990 yılında prodüktörlüğünü üstlendiği Aşkın N. Yengi'nin ilk albümü, "Sevgiliye" albümü, milyona yakın trajıyla büyük bir başarı sağlamıştır. Prodüksiyonunu üstlendiği ikinci kişi Sertab Erener olur. "Sakin Ol" albümü, yine büyük bir satış başarısıyla Sezen'in bir prodüktör olarak da ne kadar büyük işler yapabileceğini gösterir.Sertab Erener'in albümünden bir kaç ay sonra Levent Yüksel'in albümü "Med Cezir" piyasaya çıkar. Şarkılar ilk aylarda kimsenin dikkatini çekmez ancak, bir kaç ay sonra farkedilen albüm bir milyonu aşan tirajı ve klasikler arasına şimdiden geçen birbirinden güzel şarkılarla Sezen'in prodüktörlükteki başarısını bir kez daha kanıtlar.

TANRI KRALİÇEYİ KORUSUN
Sezen 1991'den sonra çıkardığı bütün albümlerle çok dikkat çeker, çok eleştirilir. 1995 yılında türkü ve Anadolu atmosferiyle, 1996 yılında başka sanatçılara verdiği şarkıların bir derlemesi ve Onno Tunç'a Adanan “Düş Bahçeleri”yle, 1997 yılında yine çok değişik bir tarzla Goran Bregoviç ile çalışarak karşımıza çıkar Sezen. 1998 ve 2000 yılında çıkan albümlerde de yeniliklerine devam eder. Belki de bütün bunlar Kraliçe 'nin zirve keyfini çıkarmasıdır...

MİTHAT CAN
Sezen oğlunu ne kadar çok sevdiğini şu cümleyle çok iyi açıklıyor.‘Benim oğlumu sevdiğim kadar, beni seven olmadı...’Minik Serçe'mizin oğlu Mithat Can Özer 11 Kasım 1981 doğumlu. Özel Atanur Oğuz Lisesi'nden mezun oldu. Şimdi ise Londra Music Schooll 'da okuyor Mithat Can. Sezen babaannelik hakkında ise şöyle diyor:'Mithat Can’ın bir aşk bebeği yapmasını isterim ve ona ben bakarım

Serçe

Ağlamak Güzeldir
Firuze
Sen Ağlama
Git
Sezen Aksu '88
Sezen Aksu Söylüyor
Gülümse
Deli Kızın Türküsü
Işık Doğudan Yükselir
Düş Bahçeleri
Düğün ve Cenaze
Adı Bende Saklı
Sarı Odalar
Deliveren Şarkı Söylemek Lazım
Yaz Bitmeden
Bahane
Kardelen

Cem Karaca





Muhtar Cem Karaca 5 Nisan 1945'de İstanbul'da dünyaya geldi. Tiyatrocu bir ailenin tek çocuğuydu ve sanatçı bir ailenin çocuğu olmak onun sanatla içiçe büyümesini sağladı. Ortaöğretimini Robert Koleji'nde yapan Cem Karaca'nın müzikle tanışması oldukça ilginçtir. Ergenlik çağındayken hoşlandığı kızı etkilemek amacıyla şarkı söylemeye başlamış ve bu başlangıcın arkasından devam eden olaylar sonucu kendisini müzik piyasasının içinde bulmuştur.Cem Karaca'nın sesinin keşfedilmesi ise annesi Toto Karaca tarafından olmuştur. İlk dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi gruplarla amatörce çalışmalar yapan Cem Karaca bu dönemlerde henüz Anadolu müziğiyle tanışmamış batının Rock'n'Roll müziğine gönül vermiş bir şekilde o dönemin popüler parçalarını söylemekteydi. O dönemlerde Cem Karaca'nın en büyük destekçilerinden biri de İlham Gencer'di ve onun orkestrasında müzikal deneyimini o dönemlerde oldukça ilerletmişti. Bu dönemlerde müziğin yanında tiyatro ile de ilgileniyordu Cem Karaca ve çeşitli oyunlarda da görev aldı.

Anadolu insanıyla tanışma

Cem Karaca'nın Anadolu müziği ile ciddi anlamda ilk tanışması ise askerliği esnasında oldu. Askerliği sırasında Anadolu'yu daha yakından tanımasının yanısıra birgün orada askerliğini yapan birisinin saz çalışı sonucu daha önce son derece ilkel ve sıkıcı bulduğu bu müziğin aslında onun o anki gerçek duygularını yansıttığını ve hiçbir batı müziğinin o sazın içerdiği duyguları içeremeyeceğini anladı. Cem Karaca'nın profesyonel olarak ilk müzikal deneyimi ise Apaşlar grubu ile 1967 yılında Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçalarıyla aldığı ikincilikle oldu. Aldıkları bu dereceden sonra Apaşlar grubu müzikal çalışmalarına dört elle sarıldı ve daha önceki tutkuları olan batı beat müziği ile yeni tutkuları doğu müziğini sentezleyip Anadolu-Beat tarzında çalışmalara giriştiler. Bir süre sonra arkalarına Ferdy Klein orkestrasını da alarak müzikal altyapılarını iyice güçlendiren Cem Karaca ve Apaşlar grubu Ferdy Klein orkestrası eşliğinde de bir süre yollarına devam ettiler. Bu beraberlik 1969'un sonlarına kadar sürdü ve ortaya çıkan sağlam ve başarılı eserlere rağmen grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasında doğan bazı politik anlaşmazlıklar sonucu Cem Karaca ve Apaşlar grubu dağıldı. Bu grubun dağılmasından sonra Cem Karaca kafasındaki gerçek anlamda sol söylemde ve doğulu kimliğiyle Rock müzik yapma düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla Apaşlar'ın basçısı Seyhan Karabay'ı da yanına alarak, yeni bir grup kurmak amacıyla genç ve yetenekli bir gitarist olan Ünol Büyükgönenç'i ziyarete gitti ve görüşme olumlu sonuçlanınca bu üçlü Cem Karaca-KARDAŞLAR grubunu kurma girişimlerinde bulundu ve hep beraber müzisyen arayışına girdiler. Birkaç başarısız kombinasyondan sonra vokalde Cem Karaca gitarlarda Ünol Büyükgönenç bas ve ıklığ'da Seyhan Karabay ve davulda Hüseyin Sultanoğlu tarafından kardaşların ilk gerçek kadrosu kurulmuş oldu.Fakat ilk baştaki maddi sıkıntılar nedeniyle Cem Karaca, Almanya'ya biraz para kazanıp gruba adam gibi ekipmanlar alabilmek için Ferdy Klein orkestrası eşliğinde çalışmalar yapmaya gitti. Almanya'dan dönüşte Karaca'nın Almanya'dan getirdiği yeni gitarist Alex Wiska'yı da yanlarına alarak tam gaz çalışmalara başladılar ve Cem Karaca-KARDAŞLAR'ın çıkış 45'liği olan Dadaloğlu'nu yayınladılar. Bu 45'liğin listelerde iyi bir sıraya yerleşmesinden sonra çok sağlam 45'lik çalışmalarına devam eden Kardaşlar bir dönem Alex Wiska gruptan ayrıldıktan sonra Fehiman Uğurdemir'le son kadrolarını oluşturup bir süre daha çalışmalarına devam ettiler. Dışarıda grubun durumu oldukça iyi gözükmesine rağmen Cem Karaca ve Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar Cem Karaca Kardaşlar'ın dağılmasına sebep oldu. Grup Hüseyin Sultanoğlu yerine başka bir davulcu bulduktan sonra gerçekten Türk müzik piyasası ilginç bir değiş tokuşa sahne oldu. Cem Karaca, Kardaşlar grubundan ayrılıp Anadolu Pop'un güçlü sesi Moğollar'la birleşirken Kardaşlar'da o dönemliğine konserlerde solistlik yapmak için Moğollar'la anlaşmış Ersen Dinleten'i gruplarına dahil ettiler. Cem Karaca Moğollar'la Anadolu Rock tarzında çalışmalarına Kardaşlar sound'undan çok daha farklı olsa da devam ettiler. Moğollar'ın Cahit Berkay'ın Fransa'ya gitmesi üzerine dağılmasıyla, Cem Karaca yeniden bir grup kurma arayışına girişti ve müzikal kariyerinin en önemli ve olgun dönemlerinden birini yaşayacağı grup olan Cem Karaca-DERVİŞAN kuruldu. Cem Karaca bu grubu kurarken esas amacı Kardaşlar ve Moğollar'daki Anadolu Rock tarzına devam etmekti fakat gruba yeni giren basçı Oğuz Durukan ve Klavyeci Uğur Dikmen'in uzun süre İsveç'te Asia Minor Mission isimli grupla beraber yaptıkları müzikten ötürü batı progressive rock müziği konusunda deneyimli fakat Anadolu- Rock konusunda deneyimsiz olmaları bu grubun soundunun batıya kaymasına sebep oldu. Cem Karaca bu grubu Ünol Büyükgönenç ile birlikte kurmuştu fakat daha bir 45'lik yapımına bile girişmeden grupla verilen birkaç konser sonrası grubun kuruluş ilkelerine uyulmadığı gerekçesiyle Ünol Büyükgönenç gruptan ayrıldı. Dervişan grubu müzik yaptığı sürece gerçek anlamda birçok kadro değişikliğine uğramış bir gruptu. Bu grubun kilit isimleri ise Cem Karaca ve Uğur Dikmen'di. Cem Karaca'nın Kardaşlar ve Moğollar'da politik rock müziği çalışmalarına (Kardaşlar-Oy Gülüm Oy, Moğollar-İhtarname) yer vermiş olduğu görülse de ciddi anlamda sol söyleme geçtiği ve sanat toplum içindir düşüncesini gerçek anlamda benimsemiş olduğu esas grup Dervişan'dır. Dervişan politik-rock yapmanın yanısıra İngiltere'de King Crimson,Yes,Emerson Lake&Palmer gibi grupların öncülük ettiği progressive rock müziğinin Uğur Dikmen ve Oğuz Durukan gibi ustalar sayesinde Türkiye ile tanışmasında önemli rol oynamıştır. Türkiye'de bu tarz çalışmalar zaten olmuyor değildi(Barış Manço'nun 2023 albümü gibi) fakat Dervişan gerçekten "Zamanında acaba Türkiye'de progressive rock yapıldı mı?" sorularının hepsini safdışı edebilecek nitelikte bir grup olarak Türk Rock tarihinde derin izler bırakmıştır. Cem Karaca toplama olmayan ilk LP'sini yine bu grupla çıkarmıştır."Yoksulluk Kader Olamaz" adındaki bu LP adından da anlaşılacağı gibi sol söylemde bir albümdür. Bu albümün kadrosu son ve en uzun sürmüş Dervişan kadrosudur. Basta-Hami Barutçu, davulda-Sefa Ulaştır, gitarda-Taner Öngür, klavyede-Uğur Dikmen ve vokalde-Cem Karaca... Dervişan'ın dağılmasından sonra ise Cem Karaca 70'lerdeki son grubu olan Edirdahan'ı kurmuş ve bu grupla Safinaz isminde bir Long Play yapmıştır. Bu Long Play, Barış Manço-Kurtalan Ekspresi'nin 1975 yılı albümleri 2023 ile birlikte Türkiye'nin sayılı senfonik rock albümlerindendir.. Edirdahan'dan sonra uzun bir süre Almanya'da yaşayan Cem Karaca yurda döndüğü zaman solo olarak müzik çalışmalarına devam etmiştir. Sanatçının en son albümü, Nisan-1999'un başlarında piyasaya sürülmüş olan "Bindik Bir Alamete Gedeyoz Kıyamete" isimli albümdür.

Sanatçı Cem Karaca, solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle 8 Şubat 2004 günü 59 yaşında hayatını kaybetti. Karaca, Üsküdar Seyit Ahmet Yesevi Camii’nde kılınan namazın ardından Karaca Ahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Hakkında yazılanlar

1.Bir Cem Karaca Kitabı
Gökhan Aya
Ada Müzik Kitapları

“Sevinçlerimiz bile artık mekanik Sevgisiz, saygısız, otomatik Bu şarkı kimilerine çok geç artık Bu şarkı kirlenmiş bir çığlık!”

Cem Karaca





Muhtar Cem Karaca 5 Nisan 1945'de İstanbul'da dünyaya geldi. Tiyatrocu bir ailenin tek çocuğuydu ve sanatçı bir ailenin çocuğu olmak onun sanatla içiçe büyümesini sağladı. Ortaöğretimini Robert Koleji'nde yapan Cem Karaca'nın müzikle tanışması oldukça ilginçtir. Ergenlik çağındayken hoşlandığı kızı etkilemek amacıyla şarkı söylemeye başlamış ve bu başlangıcın arkasından devam eden olaylar sonucu kendisini müzik piyasasının içinde bulmuştur.Cem Karaca'nın sesinin keşfedilmesi ise annesi Toto Karaca tarafından olmuştur. İlk dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi gruplarla amatörce çalışmalar yapan Cem Karaca bu dönemlerde henüz Anadolu müziğiyle tanışmamış batının Rock'n'Roll müziğine gönül vermiş bir şekilde o dönemin popüler parçalarını söylemekteydi. O dönemlerde Cem Karaca'nın en büyük destekçilerinden biri de İlham Gencer'di ve onun orkestrasında müzikal deneyimini o dönemlerde oldukça ilerletmişti. Bu dönemlerde müziğin yanında tiyatro ile de ilgileniyordu Cem Karaca ve çeşitli oyunlarda da görev aldı.

Anadolu insanıyla tanışma

Cem Karaca'nın Anadolu müziği ile ciddi anlamda ilk tanışması ise askerliği esnasında oldu. Askerliği sırasında Anadolu'yu daha yakından tanımasının yanısıra birgün orada askerliğini yapan birisinin saz çalışı sonucu daha önce son derece ilkel ve sıkıcı bulduğu bu müziğin aslında onun o anki gerçek duygularını yansıttığını ve hiçbir batı müziğinin o sazın içerdiği duyguları içeremeyeceğini anladı. Cem Karaca'nın profesyonel olarak ilk müzikal deneyimi ise Apaşlar grubu ile 1967 yılında Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçalarıyla aldığı ikincilikle oldu. Aldıkları bu dereceden sonra Apaşlar grubu müzikal çalışmalarına dört elle sarıldı ve daha önceki tutkuları olan batı beat müziği ile yeni tutkuları doğu müziğini sentezleyip Anadolu-Beat tarzında çalışmalara giriştiler. Bir süre sonra arkalarına Ferdy Klein orkestrasını da alarak müzikal altyapılarını iyice güçlendiren Cem Karaca ve Apaşlar grubu Ferdy Klein orkestrası eşliğinde de bir süre yollarına devam ettiler. Bu beraberlik 1969'un sonlarına kadar sürdü ve ortaya çıkan sağlam ve başarılı eserlere rağmen grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasında doğan bazı politik anlaşmazlıklar sonucu Cem Karaca ve Apaşlar grubu dağıldı. Bu grubun dağılmasından sonra Cem Karaca kafasındaki gerçek anlamda sol söylemde ve doğulu kimliğiyle Rock müzik yapma düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla Apaşlar'ın basçısı Seyhan Karabay'ı da yanına alarak, yeni bir grup kurmak amacıyla genç ve yetenekli bir gitarist olan Ünol Büyükgönenç'i ziyarete gitti ve görüşme olumlu sonuçlanınca bu üçlü Cem Karaca-KARDAŞLAR grubunu kurma girişimlerinde bulundu ve hep beraber müzisyen arayışına girdiler. Birkaç başarısız kombinasyondan sonra vokalde Cem Karaca gitarlarda Ünol Büyükgönenç bas ve ıklığ'da Seyhan Karabay ve davulda Hüseyin Sultanoğlu tarafından kardaşların ilk gerçek kadrosu kurulmuş oldu.Fakat ilk baştaki maddi sıkıntılar nedeniyle Cem Karaca, Almanya'ya biraz para kazanıp gruba adam gibi ekipmanlar alabilmek için Ferdy Klein orkestrası eşliğinde çalışmalar yapmaya gitti. Almanya'dan dönüşte Karaca'nın Almanya'dan getirdiği yeni gitarist Alex Wiska'yı da yanlarına alarak tam gaz çalışmalara başladılar ve Cem Karaca-KARDAŞLAR'ın çıkış 45'liği olan Dadaloğlu'nu yayınladılar. Bu 45'liğin listelerde iyi bir sıraya yerleşmesinden sonra çok sağlam 45'lik çalışmalarına devam eden Kardaşlar bir dönem Alex Wiska gruptan ayrıldıktan sonra Fehiman Uğurdemir'le son kadrolarını oluşturup bir süre daha çalışmalarına devam ettiler. Dışarıda grubun durumu oldukça iyi gözükmesine rağmen Cem Karaca ve Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar Cem Karaca Kardaşlar'ın dağılmasına sebep oldu. Grup Hüseyin Sultanoğlu yerine başka bir davulcu bulduktan sonra gerçekten Türk müzik piyasası ilginç bir değiş tokuşa sahne oldu. Cem Karaca, Kardaşlar grubundan ayrılıp Anadolu Pop'un güçlü sesi Moğollar'la birleşirken Kardaşlar'da o dönemliğine konserlerde solistlik yapmak için Moğollar'la anlaşmış Ersen Dinleten'i gruplarına dahil ettiler. Cem Karaca Moğollar'la Anadolu Rock tarzında çalışmalarına Kardaşlar sound'undan çok daha farklı olsa da devam ettiler. Moğollar'ın Cahit Berkay'ın Fransa'ya gitmesi üzerine dağılmasıyla, Cem Karaca yeniden bir grup kurma arayışına girişti ve müzikal kariyerinin en önemli ve olgun dönemlerinden birini yaşayacağı grup olan Cem Karaca-DERVİŞAN kuruldu. Cem Karaca bu grubu kurarken esas amacı Kardaşlar ve Moğollar'daki Anadolu Rock tarzına devam etmekti fakat gruba yeni giren basçı Oğuz Durukan ve Klavyeci Uğur Dikmen'in uzun süre İsveç'te Asia Minor Mission isimli grupla beraber yaptıkları müzikten ötürü batı progressive rock müziği konusunda deneyimli fakat Anadolu- Rock konusunda deneyimsiz olmaları bu grubun soundunun batıya kaymasına sebep oldu. Cem Karaca bu grubu Ünol Büyükgönenç ile birlikte kurmuştu fakat daha bir 45'lik yapımına bile girişmeden grupla verilen birkaç konser sonrası grubun kuruluş ilkelerine uyulmadığı gerekçesiyle Ünol Büyükgönenç gruptan ayrıldı. Dervişan grubu müzik yaptığı sürece gerçek anlamda birçok kadro değişikliğine uğramış bir gruptu. Bu grubun kilit isimleri ise Cem Karaca ve Uğur Dikmen'di. Cem Karaca'nın Kardaşlar ve Moğollar'da politik rock müziği çalışmalarına (Kardaşlar-Oy Gülüm Oy, Moğollar-İhtarname) yer vermiş olduğu görülse de ciddi anlamda sol söyleme geçtiği ve sanat toplum içindir düşüncesini gerçek anlamda benimsemiş olduğu esas grup Dervişan'dır. Dervişan politik-rock yapmanın yanısıra İngiltere'de King Crimson,Yes,Emerson Lake&Palmer gibi grupların öncülük ettiği progressive rock müziğinin Uğur Dikmen ve Oğuz Durukan gibi ustalar sayesinde Türkiye ile tanışmasında önemli rol oynamıştır. Türkiye'de bu tarz çalışmalar zaten olmuyor değildi(Barış Manço'nun 2023 albümü gibi) fakat Dervişan gerçekten "Zamanında acaba Türkiye'de progressive rock yapıldı mı?" sorularının hepsini safdışı edebilecek nitelikte bir grup olarak Türk Rock tarihinde derin izler bırakmıştır. Cem Karaca toplama olmayan ilk LP'sini yine bu grupla çıkarmıştır."Yoksulluk Kader Olamaz" adındaki bu LP adından da anlaşılacağı gibi sol söylemde bir albümdür. Bu albümün kadrosu son ve en uzun sürmüş Dervişan kadrosudur. Basta-Hami Barutçu, davulda-Sefa Ulaştır, gitarda-Taner Öngür, klavyede-Uğur Dikmen ve vokalde-Cem Karaca... Dervişan'ın dağılmasından sonra ise Cem Karaca 70'lerdeki son grubu olan Edirdahan'ı kurmuş ve bu grupla Safinaz isminde bir Long Play yapmıştır. Bu Long Play, Barış Manço-Kurtalan Ekspresi'nin 1975 yılı albümleri 2023 ile birlikte Türkiye'nin sayılı senfonik rock albümlerindendir.. Edirdahan'dan sonra uzun bir süre Almanya'da yaşayan Cem Karaca yurda döndüğü zaman solo olarak müzik çalışmalarına devam etmiştir. Sanatçının en son albümü, Nisan-1999'un başlarında piyasaya sürülmüş olan "Bindik Bir Alamete Gedeyoz Kıyamete" isimli albümdür.

Sanatçı Cem Karaca, solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle 8 Şubat 2004 günü 59 yaşında hayatını kaybetti. Karaca, Üsküdar Seyit Ahmet Yesevi Camii’nde kılınan namazın ardından Karaca Ahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Hakkında yazılanlar

1.Bir Cem Karaca Kitabı
Gökhan Aya
Ada Müzik Kitapları

“Sevinçlerimiz bile artık mekanik Sevgisiz, saygısız, otomatik Bu şarkı kimilerine çok geç artık Bu şarkı kirlenmiş bir çığlık!”

Seden Gürel





12 Eylül 1965 yılında Ankara'da Gülhane hastanesinde 8 aylıkken annemin özel doğumevinde doğum yapma projesini mahvederek doğuvermişim gece 02:00 sularında bilemeden tarihe yazılacak bir günde doğduğumu...Sedat, Semra ve Sedef' ten oluşan familyaya biraz Seden Kızıltunç' tan esinlenilerek ama anlamı bilinmediği için bu da S' eden geliyor denerek Seden adını almışım... Ebe azimle beni erkek sanıp göbeğimi Ali diye kesmiş olsa da babaannemin adı olan Nadire' de göbek adım olarak konmuş... Kısacası 24 yılını Nadire Seden Kutlubay olarak geçirdiğim yaşamım başlayıvermiş bir çığlıkla... Bu çığlık seslimiydi sessiz miydi bilmiyorum ama yine 35 yıl boyunca "müteyakkız" namı diğer "uyanık" olarak benimsediğim adımın esas anlamının "sessizliğin çığlığı" olduğunu öğrenince merak eder oldum ilk çığlığımı... Bu arada adımızın (adı Seden olanlardan bahsediyorum) bilmediğim bir tanımını bilen varsa lütfen iletsin ona da uyum sağlarım sanırım ama işin doğrusu ben bu sessizliğin çığlığı işini pek sevdim vazgeçesim de yok...

Asker çocuğu olarak dünyaya gelmiş olmam nedeniyle babam emekli olana kadar İstanbul - Ankara - Gölcük arasında mekik dokuduk biraz , aslında ablam 4.sınıfa kadar her yıl başka bir okulda okuma şanssızlığını benden daha fazla yaşadı zira ben daha ilkokul 1. sınıftayken babam emekli oldu ve biz son karargahımız olan İstanbul'a yerleştik. sonuçta ben iki okul değiştirerek şanslı kullar arasına yazdırdım adımı... Ama keşke biraz daha Ankara'da kalsaydık ve canım dedem (dedelerimi tanıyamamış olduğum için halamın can yoldaşı , hayat arkadaşı ve allah daha çoook uzun ömürler versin sevgili eşine dede derim) bir sene daha evlerinin önünden geçerken sadece bizim için sıcak yatağından kalkıp camı açıp attığı şekerlerden (bir gün bile sektirmedi) biraz daha atsaydı...

Neyse sonuçta İstanbul'a geldik ve ben ikinci sınıfa Bahariye İlkokulu'nda başladım , beşinci sınıfa kadar da bu okulda okuyup oradan mezun olmayı başardım ama taşınmaya alışmışız bi kere , bu nedenle de periyodik aralarla şehir içinde aynı sokakta bile olsa taşınmayı sürdürdük. Eh insanın eşi de öğretmen çocuğu olunca , evlendikten sonra da bu alışkanlığımızı sürdürerek 3 yılda bir ev değiştirdik bu arada bizi bir önce yaşadığımız mekanda bulamayanlar boşandığımızı ya da evimizi ayırdığımızı söyleyip durdular olsun elalemin ağzı torba değil dolayısıyla büzmek imkansız koyverin gitsin...

O kadar kısa bir şekilde günümüze geleceğimi sanıyosanız da acaip aldanıyosunuz zira sanat hayatımın başlangıcına dönersem 3 yaşında halamın gecelik ve sabahlıklarını giyip kendimi "ve şimdi huzurlarınızda Çolpaaaan İlhaaaan" diye sundurarak aile meclisine söylediğim şarkılara geri dönmem gerekir, korkmayın bunu da yapmiiiicam. Ama Bahariye İlkokulunda okurken önce koroya katılıp sonra da ilk solom olan "Yine Bir Gülnihal" adlı şarkıyla okulu , velileri ve deee tüm öğretmenleri ağlattığımı söylemeden de duramıyacağım bir gerçek... O zamanlarda şarkının sözlerini tam anlıyamadığım için nasıl o kadar içli söylemeyi başarmış olduğumu da hala anlıyabilmiş değilim ama olsun. ( aslında pek de güzel anlıyorum müzik evrenseldir ve bugün beni hiç bilmediğim dildeki bir şarkı , kimi zaman ağlatır kimi zaman da güldürür ) Neyse hakikaten oldukça başarılı bir öğrenci olarak ilkokulu bitirdim...

Ahaaaa hatırlayıverdim bunu da yazıcam... hadi bakalım... O dönemlerde TRT' nin açmış olduğu bir yarışma vardı adını gerçekten hatırlayamıyorum ama yeni ya da genç yetenekler gibi bir şeydi. Radyoevine gidip kaydınızı yaptırıyordunuz ve sizi sınava çağırıyorlardı bu sınavda başarılı olursanız ( yaaaani yetenekli görülürseniz ) tekrar çağırılıyordunuz ve ses kaydınız yapılıyordu ardından da aynı adlı programda şarkılarınızı milyonlara iletme şansına sahip oluyordunuz siyah beyaz camda... Annemle babama bu yarışmaya katılma isteğimi ilettiğimde inanamadılar utangaç kızlarının bu isteğine ama saygı duydular ve vazgeçmeyeceğinden eminsen diyerek kaydımı yaptırdılar. (aslında son dakika korkup kaçacağımdan eminlerdi diye düşünüyorum) Sınav günü geldi çattı ... Vazgeçmedim ... Semiramis Pekkan'ın "Nerdeysen" ve Rana Alagöz'ün "Aşkın Gözü Kör mü Acaba" adlı şarkılarını seslendirdim ve başarılı oldum sınavda , ardından kayıtlar yapıldı ama program yayından kaldırıldı ve ben "Küçük Seden" olamadım... Kader... Olsun zaten işin açıkçası ben oraya kadar olan kısmı istiyodum geri kalan kısmından hakikaten kaçabilirdim :

Neyse ciddi hayat yolunda ablamın ardından Maarif Koleji'ni (mezun olurken Kadıköy Anadolu Lisesi idi adı arada sanırım bir kaç isim daha değiştirdi 7 yıl büyük bir keyifle okuduğum okulum..: ) kazanmam gerektiği aksi takdirde Kadıköy Kız Lisesine gideceğim tebliğ edildi ailem tarafından... Neeee ? Karma okul dururken tek kız okulumu ?... bırrrrr.... Tabi ki tebligata uyduk ve 48. olarak (aman tanrım başarısızlık ablam 25. olmuştu) kazandık okulu... Ne iyi etmişim ve ne iyi etmişler... Keyifle bin kez daha dönüp o yedi seneyi okurum sevgili okulumda ama aynı arkadaşlarımı aynı öğretmenlerimi de isterim... Özellikle ufkumu açan bana müziği öğreten , daha da sevdiren , yaşatan öğretmenlerim Fikret Evcil ve Turgut Ertaş'ı... Hala onlardan öğreneceğim çok şey var çünkü ... yedi yıl yetmedi ...

Hazırlık A da İngilizce yi öğrenmek için sınıfça debelenirken ben yine müziğin içine dalıverip okul korosuna atıverdim kapağı...29-Ekim ve 10-Kasım' larla başladı yeni sergüzeşt ... Bu kez solom "İstiklal Savaşımın En Büyük Kahramanı" diye başlıyordu ve ben söylerken ağlıyordum çünkü ne söylediğimi çok iyi biliyordum... Notalarla haşır neşir olduk , köklü bir koro eğitimi almaya başladık , klasik müzikle içiçe yoğrulduk ... Yaşımız itibarı ile 2 sesli olan koromuz biz büyüdükçe güçlendi 4 sesli oldu , Niksar'ın Fidanlarından , Yunus Emre Oratoryosuna , Muammer Sun'dan Bach'a uzanan yolculuğu hep birlikte gerçekleştirdik... Müzik dersleri yetmedi , öğle teneffüslerinde buluştuk , o da yetmedi Cumartesi Pazar günleri okulumuzda buluşup çalıştık üfff demeden...
Hem müziği içimize sindirdik , hem Türkiye Liselerarası Çoksesli Korolar birincisi olduk , Atatürk Kültür Merkezin de her yıl çok güzel eserleri seslendirme şansını elde ettik , bilgilendik , yüreklendik , mutlu olduk ... Umarım öğretmenlerimizi de mutlu ettik... Tabiiii ben enerji dolu bir yaratık olduğum için bu çalışma bana yetmedi ve Milliyet Gazete'sinin düzenlediği "Liselerarası Müzik Yarışması" na da okulumuzun kız solisti olarak katıldım ... Herkes güzel güzel bilindik şarkılar söylerken ben okulumuzun orkestrasını oluşturan ve hepsi benden 3 yaş büyük olan aaaabilerim Mithat , Erhan , Göksel , Önder ve Fatih'in ( hepsi bugün kocaman birer işadamı ve benim candostlarım ) seçimi olan Jesus Christ Superstar Rock Opera'dan "The Temple" adlı şarkıyı çığlık çığlığa söylemek durumunda kaldım...
Veee yineee iyiki de kalmışım , bu kez hayatıma müzikaller ve yeni hayaller girdi zira ... çok önemli bir adamla daha tanıştım ... Okul orkestramızı çalıştırmayı kabul eden ve bizimle birlikte her anını geçiren çoook çok önemli bir adam ... ozamanlar harika çocuk bugün harika adam... Aydın Esen ... Üç yıl üst üste kız solist dalında okuluma birincilik kazandırdım ... Yaşasııııın ! : Bu arada sporcu da olma azmi içerisinde voleybol oynama girişimlerinde de bulundum 4 yıl kadar debelendim , zira pek yetenekli değildim , herhalde beni sevdiler ve katlandılar Altınyurt Klubünde , ben olmuyo bırakıyorum diyene kadar atmadılar beni takımdan sağolsunlar... Antremanlar da , hafta sonları spor salonları da çok keyifliydi... Dersler , müzik , spor başka bişeye vakit kalmıyodu zaten işin açıkçası ...
Yine aynı zamanlarda Aydın Esen'le birlikte ilk Eurovision'a katılma girişimini de gerçekleştiriyorduk. "Dostluk" adlı şarkı finale kalmayı başardı ama finalde şarkıyı Kayahan seslendirdi... Olsun ben bu arada ilk stüdyo deneyimimi yaşadım hem de İstanbul Gelişim Stüdyolarında Garo Mafyan ve Selçuk Başar' ın denetiminde , yaşım 14'kene...( böyle bir kelime olmadığını kesinlikle biliyorum , hoşuma gitti ama etkilenip kullanmayın , yanlış yapmış olursunuz.) Şerif Yüzbaşıoğlu ile tanıştım , okulumu bitirdikten sonra yurtdışı müzik festivallerine katılmayı planladık maaalesef gerçekleştiremedik... Büyük ustayı kaybettik... Ve ben böylesine büyük bir ustadan bir şeyler öğrenme şansına sahip olamadım...

Veeee 1983 yılı geldi çattı... Mezun oldum liseden yine iyi bir öğrenci olarak , üniversite sınavlarında da başarılı olup İ.T.Ü Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümünü kazandım... Ne olacak şimdi ?... Mimar olma yolunda ilerliyoruz , bitti mi müzik????? Galiba...9999

Hayııııııır ! Benimle aynı dönemde Boğaziçi Üniversitesine giren ve müzikle de içiçe olan arkadaşlarımdan bir haber geldi çok zaman geçmeden... Müzik Klubünde pop caz besteler yapan ve bu besteleri garip bir ustalıkla seslendiren bir grup vardı veeeee konserleri vardı... İlk konserlerine izleyici olarak gittim , e tabi hayaller kurmaya başladım ben de onlarla şarkı söylesem diye...

O da ne ? Bir hafta sonra tanışmak istediler benimle ... Müzik yarışmalarından tanırlarmış beni OOOOOOLEEEEEEY! Yine gittim Boğaziçi Üniversitesine tanıştık, her şey süpeeeeeer... Üstelik tanıştığım gençlerden biri de Aykut Gürel ...: Bak sen şu işe ... Provalar , gidiş gelişler , keyifli günler , ama hayal gerçekleşmedi ... Zira sinir ve ukala ve kendini beğenmiş Aykut'la kavga ettik ben şarkı söylemiyorum dedim ... O da solist mi yok dedi ... Tasarı geometri ve perspektif derslerine asıl Seden , müzik bitti 9... Olgun insanlarız canım ... Bi süre sonra Aykut aradı ... Reklam müziklerini seslendirmek istermisin diye ??? O da ne demek istemez miyim ....Beni stüdyoya götürdü ve Melih Kibar'la tanıştırdı... O gece ilk reklam müziği seslendirmesini gerçekleştirdim "Çikita Muzlu Çiklet"....

Yeni bir sayfa açılmıştı işte hem okul , hem müzik yeniden... Tabi annem içinde biraz merak dolu günler ... Okuldan çıkıp stüdyoya gidiyordum ve epey geç saatlerde dönebiliyordum eve , ertesi sabah ta yine okul... Bir sürü reklam müziğini seslendirme ve yeni insanlarla tanışma dönemi başlamıştı hayatımda ... Ardından Melih Kibar'la birlikte katıldığımız ilk Eurovision Şarkı Yarışması Grup "Klips ve Onlar" şarkı adı "Halley" ve Türkiye birinciliği... Derslerimin ağırlığı ve sınav dönemi yüzünden Norveç' e gidemiyişim...Ardından 3-5 kez daha Eurovision Şarkı Yarışmalarına katılış ... Kuşadası Müzik Festivaline de ...

Stüdyolarda bol bol vokal yapma ve sahnelere de el atıp en şanslı ortamlarda vokal yapma ve değişik bir yönünü de öğrenme müziğin ,vedeeee... aslında en kana giren noktasından bir kez daha geçme... Ve hakikaten en değerli insanlarla birlikte olarak... Nilüfer , Nükhet Duru , Ajda Pekkan , İlhan İrem ve Sezen Aksu... Ve bi cesaret 1992 yılında ilk albümüm "Bir Yudum Sevgi" yi sizlerle paylaşmak.... Sonrasını biliyorsunuz zaten , birlikte yaşadık ardından gelen yılları... E bu arada okul bitmiş , evlenmişim , çocuklarım olmuş , artık onlar en yakın dostlarım ne mutlu bana.... ( Seden'in jurnalinden... hep Feride'nin olacak değil ya...)

Gülben Ergen







25.08.1972 yılında İstanbul'da doğdum.
Erenköy Kız Lisesi'nde ortaokulu, Kadıköy Ticaret Lisesi'nde liseyi bitirdim. Üniversite sınavlarını kazanmış olmama rağmen çalışma hayatım ağır bastı. (Hayatımda bir tek "keşke" dediğim şey konservatuar eğitimi almamış olmamdır.) Evimde olmak hayattaki en büyük zevkimdir. Sinemaya gitmeyi severim, ama kışın.
Yaz günü mis gibi havalarda kapalı yerlerde olmayı sevmiyorum açıkçası. Cilt, el, ayak, saç v.s. gibi bakımlarla kremlerle uğraşmak, onları denemek, maskeler yapmak bana çok keyif verir. Eee, bir de internet hastalığı var tabii, chatler, yenilikler.
Bilgisayarım odamda duruyor. Genelde akşamları en az 1-2 saat oyalanıyor hatta dinleniyorum.
Hmm, yemeklere gelinceee... Bayılırım güzel yemeğe. İşim ve yapım gereği aslında devamlı rejimde olmam lazım, ama bu pek de bana göre değil maalesef!! Dikkat ederim elbette yediklerime, ama 100gr.mış, 1 kibrit kutusuymuş ...aman aman. Ev yemeklerini tercih ederim. Sebze yemeklerini, köfte-patates kızartmasını ve sıcacık bir domates çorbasını en şık yemeğe tercih ederim. Tam bir meyve delisiyim. Meyvesiz bir gün geçiremem; başım ağrır hatta.
Hayatta en değer verdiğim insan ANNEMDİR. CANDIR ANNEM, KANDIR, SUDUR. Sonra mesleğim ve benimle beraber çalışan, başarımın gizli destekçileri ekibim (DANIŞMANIM, ASİSTANIM, MENEJERİM, EVİMDE ÇALIŞANLAR, MAKYÖZÜM, SES HOCAM, YÖNETMENİM, KUAFÖRÜM v.s.) çok kıymetlidirler benim için. Onları kendimden bir parça gibi görürüm.
Hayatta 3 "S" çok önemlidir. Gülben'ce; SEVGİ, SAYGI, SAĞLIK...
Sevmek, ama her şeyi!! Deli deli severim ben, sevdikçe güzelleştiğime, sevginin bana tüm pozitif enerjiyi taşıdığına inanırım. Sevilmeye layık olmayan kişi ya da şeylerde bile bir güzellik bulmaya çalışır gene severim.
Kendimde sevdiğim özelliklere gelinceee... Hiç kinci değilim ben; küser, sonra da neye küstüğümü unutur, anneme ya da asistanıma sorarım ben buna niye küsmüştüm diye
Çalışkanlığımı ve mücadele etmeyi çok severim, evelallah yeter ki canım istesin...
Hakederek kazanmayı severim bir de, yorulmalı, terlemeliyim kazanmak için. O zaman tatlı gelir alkışlar Kendimde en sevmediğim özellik detaycılığım olsa gerek. İnanılmaz! En küçük ayrıntı gece gece yatağımdan kaldırır beni. Bir sevmediğim özelliğim de (bunu işini bilen insanlara duyduğum saygıdan ötürü yazıyorum) her şeye, ama her şeye çok karışıyor olmam. Özellikle işimin kamera arkasına. Programımın dekoru, konuğun çay mı kahve mi içeceğinden tutun da kliplerin montajından dizilerin senaryolarına kadar her şeyi didik didik eder, bunaltırım insanları. Ama olsun, gene de severler benimle çalışmayı.
Aşka inanmam ben. SEVGİ'dir aslolan, kalıcı olan, yakan kavuran. Aşk gelir geçer. Bana uymaz. İnsan...Yaradan'dan ötürü her insanı sevmeye çalışırım. Güzellikleri de, hataları da veren O'dur. Yargılamak bana kalmamış. Dedikodunun, kıskançlığın, öfkenin hakim olduğu bir iş çevrem var. Bu değerlerden mümkün olduğunca uzak kalmaya çalışırım. Kendime bakarım ben, yarışım da kendimle zaten. Allah herkesin yolunu açık etsin.
Bir cümle ile GÜLBEN ERGEN; İŞTE O ZOR!! İÇİM SIĞMAZ Kİ CÜMLELERE... SEVERİM BEN!! ANNEMİ SEVERİM, ALKIŞI SEVERİM, KAMERAYI SEVERİM, BENİ OKUYAN SENİ SEVERİM!! SÜSLENMEYİ SEVERİM, DENİZİ SEVERİM, MANTIYI SEVERİM, KEMANIN SESİNİ SEVERİM!! HATIRLANMAYI SEVERİM!! AMA EN ÇOOKKKKK: SEVİLMEYİ SEVERİM BEN......
Ben gibi, olduğum gibi, değiştirmeye kalkmadan.

Gülben Ergen'nin kendi dilinden yazılmıştır!

Rafet El Roman Biyografisi





25 Ağustos 1968 Edirne doğumlu Rafet El Roman, 1970 yılında ailesi Almanyaya işçi olarak gittiğinde 7 yaşına kadar Uzunköprü Ömerbey köyünde anneannesi ile birlikte yaşadı. 1.sınıfı köyde okuduktan sonra Almanyaya ailesinin yanına gitti. Öğrenimini Almanyada tamamladı.

16 yaşında ilk söz ve bestelerini yazmaya başladı. 17 yaşında Midnight Entertaintment film şirketine figuran olarak başvurmasıyla sinema hayatının ilk adımını atmış oldu. Hayatının en büyük iki tutkusunun müzik ve sinema olduğunu anlayan Rafet El Roman, bu yıllarda tüm kazancını, yine bu iki sanat alanında yaptığı yatırımlara endeksler.

1987de ilk uzun metrajlı filmi Defenderda başrolü oynadı. Bu film, Rafet El Romanın senaristlik ve yönetmenlik alanında da ilk deneyimlerini yaşadığı filmdi.

1988de ilk sahne çalışmalarına başladı. 1992 yılında Saarlaendischer Rundfunk Radio Kurumu tarafından Almanyada Yılın En İyi Yeteneği seçildi. 1994 yılında Frankfurt Kültür Festivalinde Media Artist Avard - Medya Sanat Ödülü aldı. 1995de Türkiyeye gelerek ilk solo albümünü çıkardı. Gençliğin Gözyaşları adlı albüm bir milyonu aşan satış rakamlarına ulaştı.

1997 yılında EN GÜZEL GÜNLER SENİN OLSUN adıyla ikinci albümünü çıkardı. 1998de Avrupada ilk solo albümü piyasaya çıktı. 1998 yılında Propaganda filmi ile Kemal Sunal, Metin Akpınar gibi Türk sinema tarihinin dev isimleriyle birlikte başrol oynadı.

1999da HAYAT HÜZÜNLÜ adlı üçüncü albümüyle yine büyük bir başarı yakaladı.

2000 yılında Rafet El Roman, Mehmet Ali Erbil ile Euro 2000 şampiyonası için milli takıma yazdığı BIR GOL DAHA şarkısını seslendirdi. 2000 yılında DAR ALANDA KISA PASLAŞMALAR adlı sinema filminde Müjde Arla birlikte başrol oynadı.

2001 yılında Aşkın Nur Yengi ile, söz ve müziği Rafet El Romana ait olan PEŞİNDEYİM adlı şarkıda düet yaptı.

2001 yılında HANIMELİ adlı 4. albümünü çıkardı.

2002 yılında, 5. albümü 5 NR AŞK adlı albümünü hayranlarının beğenisine sundu.

2004 yılının yaz aylarında, SÜRGÜN adlı 6. albümünü yaptı ve bu albumle çok büyük bir satış grafiği yakaladı, bir çok hit şarkısıyla 2004 yılının en beğenilen albümlerinden biri oldu Sürgün.

2005 yılında, KALBİMİN SULTANI adlı 7.albümünü, 10.Sanat Yılı Şerefine müzik severlerin beğenisine sundu, album ilk çıktığı hafta büyük bir satış grafiği yakalayarak, listelerin bir numarası oldu.

Rafet El Roman, 2000 yılında kurduğu RER Müzik adlı müzik yapım şirketiyle, müzik piyasasına yeni isimler kazandırmayı amaçlıyor. Ayrıca, hayatı sinema ve müzik üzerine kurulan Rafet El Romanın en büyük hedefi, senaristliği ve yönetmenliğini yapacağı film projesini hayata geçirmek.

Diskografi
1995 Gencliğin Gözyaşı
1997 En Güzel Günler Senin Olsun
1998 America
1999 Hayat Hüzünlü
2001 Hanım Eli
2002 Aşk Nr. 5
2004 Sürgün
2005 Kalbimin Sultanı

PENTAGRAM>biyografi


1986 yılında gitarda Hakan Utangaç, davulda Cenk Ünnü tarafından kurulan, Tarkan Gözübüyük ve Ogün Sanlısoy’un da katılımıyla güçlenen grup, kendisiyle aynı adı taşıyan "Pentagram" isimli albümünü 1990 yılında yayınladı. Bu çalışmayı unutulmaz yapan parçalar kuşkusuz "Rottendogs" ve "Powerstage" idi. 1992 yılında "Trail Blazer" albümünün çıkmasıyla gruba dahil olan Metin Türkcan dört yıl sonra ayrılmak durumunda kaldı.

"Trail Blazer" aynı zamanda Avrupa’da da piyasaya çıktı. "Trail Blaizer", "Time bomb" ve "The Planet" bu albümün şarkıları arasında. Bundan sonra yurtiçinde ve yurtdışında yoğun bir konser programı başlatan grup, 1995’te eleman değişikliği yaşadı.

Ogün’ün yerine Murat geldi. O gelince Hakan gitarist oldu ve Murat İlkan vokali aldı. Daha önce Nuclear Blast şirketi ile anlaşması olan grup Raks ile masaya oturdu ve 97’de üçüncü albümleri olan "Anatolia"’yı çıkardılar. Anatolia’da bulunanbazı parçalar, dünyanın ikinci büyük stüdyosu olan "301 Sydney"de kaydedildi.

Pentagram hayranları için bu çalışma şaşırtıcıydı. Hissedilir bir tarz değişikliği yaşayan topluluk, oldukça sert olan müziklerini geride bırakıp rock dinleyicilerinin de hoşlanacağı bir türe dönmüştü. Özenle hazırlanan ve Sertab Erener, İlhan Barutçu, İskender Paydaş, Ahmet Koç, Cengiz Ercümer, Ercan Irmak gibi önemli isimlerin katkılarıyla güçlenen çalışma, grubun bazı hayranları için hayal kırıklığı yaratmış gibi görünse de bir röportajlarında tarz değişikliğinin nedenini oldukça geçerli bir şekilde anlatmışlardı;

"Yaptığımız her albümde, o dönemdeki duygu ve düşüncelerimizi içtenlikle ifade ediyoruz. Pentagram’ın zaman içinde oluşan belli bir müzikal kişiliği var. Bu kişiliğin her albümde geliştiğini ve boyutlandığını düşünüyoruz fakat albümlerin Türkiye’de veya İngiltere’de yayınlanacak olması tarzımızı etkilemiyor."

Türkiye’de ve yurt dışında büyük ilgi gören Pentagram’ın sonraki çalışması; 5 Temmuz 1997’de Açıkhava Tiyatrosu’nda gerçekleştirilen görkemli konserin kayıtlarından oluşan Tempo Müzik etiketli, 1998 çıkışlı "Popçular Dışarı" adlı albüm oldu. Cd, kaset ve vhs video olmak üzere üç ortamda yayınlanmasının yanısıra özenle tasarlanan ve sınırlı sayıda üretilen bir de koleksiyon seti piyasaya çıkarıldı. Sette cd ve kasetin yanında t-shirt, kolye, kartpostal, poster gibi ürünler de grubun hayranlarına sunuldu.

2001 yılının Aralık ayında beklenen albüm "Unspoken" çıktı. Grubun yurtdışı çalışmaları için belirlediği "Mezarkabul" ismiyle yayınlanan bu albüm yine tarz bir değişikliğiyle müzikseverlerin karşısındaydı. Anatolia’ya oranla daha sert gitar tonlarının hakim olduğu, mistik bir havanın estiği, önceki çalışmalara oranla daha düzenli, profesyonel ve özgün görünen çalışma, tümüyle İngilizce sözlü parçalardan oluşuyordu. Grup elemanları, yerli ve yabancı sözlü şarkılarla enstrümental parçalardan oluşan yaklaşık yüz dakikalık kayıtlarını parçalara bölerek yayınlamış, yerli parçalarını "Bir", yabancıları ise "Unspoken" albümünde toplamışlardı.

HAKAN UTANGAÇ (GİTAR&VOKAL)
Pentagram, Türk rock ve heavy metal tarzlarının önderi olabilecek sayılı isimlerden biri... Şüphe yok ki gelecekte de adlarından sıkça söz ettirecek, müzikseverlere aynı özen ve kalitede albümler, aynı coşkunun yaşandığı konser etkinlikleri sunacaklar.

1965 yılında İstanbul'da doğdu. Aksaray Oruçgazi ilk ve orta okulunun ardından Pertevniyal Lisesi'ni bitirdi. Marmara Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümünden mezun oldu. 1986 da Cenk Ünnü ile beraber Pentagram'ı kurdu. Grupla beraber sayısız konser ve 6 albüm çalışmasına imza attı.

TARKAN GÖZÜBÜYÜK (Bas Gitar & Vokal)

1970 yılında Erzurum'da doğdu. İki yaşında Ailesi ile birlikte Bursa'ya taşındı. Özel İ.E. Ana-İlkokulu ve Bursa Anadolu Lisesi'ni bitirdi. Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Bölümde üç yıl, Bilkent Konservatuvarı Jazz Bölümünde dört yıl okudu. Şu anda Anadolu Üniversitesi Halkla ilişkiler bölümü öğrencisi. 1987 yılından beri Pentagram üyesi. Grupla beraber sayısız konser ve 6 albüm çalışması yaptı. 1995 te Özlem Tekin, 1996 da Şebnem Ferah, 1997 de Aşkın Nur Yengi albumlerinde müzik yönetmenliği yaptı.

MURAT İLKAN (Lead Vokal)

1971'de İzmir Karşıyaka'da doğdu. İlkokulu Hakimiyeti Milliye (Ulusal Egemenlik) İlkokulunda, Ortaokulu İzmir Fatih Kolejinde bitirdi. Bu süre içinde İzmir Devlet Konservatuarı Şan Bölümüne devam etti. 1986'da İstanbul'a taşındı. Kadıköy Kenan Evren Lisesi'ni bitirdi... Şefik Şekeroğlu, Adnan Polge, Belkıs Aran ve Ayşegül Sabuncu'dan özel şan dersleri aldı. Klasik Batı Müziği ve Klasik Türk Müziği korolarında yer aldı, konserler verdi. 1987'de SAWDUST grubunu kurdu. Toplulukla konserler verdi. TRT Altın Anten ve Kuşadası Altın Güvercin yarışmalarında dereceler aldı. Cherokee adlı grupla dört yıl çeşitli klüplerde çalıştı. 1995'te Pentagram'a katıldı. 1996'da grubun üçüncü albümü Anatolia'yı ve 2001'de grubun dört, beş ve altıncı albümleri olan Popçular Dışarı (Konser), Unspoken ve Bir adlı albümleri seslendirdi.

METİN TÜRKCAN (Gitar & Vokal)

1971 Karabük'te doğdu. İlk ve orta okulu Karabük'te, orta 3. sınıfı Kadıköy Anadolu'da okudu. İstanbul Üniversitesi Dericilik 2. sınıftan ayrıldı. 86'da Metafor grubunu kurdu.Murat İlkan ve Aykan İlkanla Beraber Cheroke grubunda çalmıştır yani bugünki Pentagram daki beraberlik ogünlere dayanmaktadır Bu gruptan sonra "Disgrace" diye bir grupta yer almıştır ve bu grupla birlikte "Discrazy" isimli bir albüm çıkartmışlardır.. Çok iyi bir rock gitaristidir..
"Pentagram"'ın "Trail Blazer" albümünde çalmıştır ve "Unspoken"'da uzun bi aradan sonra tekrar çalmıştır.. Geçtiğimiz yıl Alt Kemancı'da Pentagram'la birlikte uzun bir dönem sahne almışlardır ve ayrıca çeşitli yerlerde konserler vermişlerdir..

Özlem Tekin'in "herkes şanslı doğmuyor" adlı şarkısınının muhteşem düzenlemesi de Metin Türkcan'a aittir..

1997'den beri Şebnem Ferah'a sahnede eşlik etmektedir..

CENK ÜNNÜ (Davul & Vokal)

1967'de İstanbul'da doğdu. Aksaray Oruçgazi ilk ve ortaokulu ardından Pertevnihal Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Antropoloji bölümünden mezun oldu. 1986'da Hakan Utangaç ile beraber Pentagram'ı kurdu. Grupla beraber sayısız konser ve 6 albüm çalışması yaptı.

Demir Demirkan > Biyografi


Demir Demirkan 12 Agustos 1972 yılında Adana'da doğdu.Üniversite yıllarından önce Ankara ve İzmir'de,daha sonra ise Bilkent Üniversitesi İngiliz dili ve edebiyatı bölümünde öğrenim gördü. Üniversite yıllarında Pentagram gurubuna gitarcı olarak katıldı.

Pentagtam gurubu ile "Trail Blazer" albümünü tamamladıktan sonra Los Angles, CA'ya taşınarak 1992 de Musicians Institute'da eğitime başladı. Paul Hanson, Scott Henderson, Frank Gambale gibi bir çok müzisyenle beraber çalıştı. Mezuniyetinden sonrada Los Angeles'da kalarak pop-jazz, afro,latin ve rock gibi birçok müzik tarzında kayıtlarda bulundu, gitar caldı ve müzik yazdı.

1996'da eve, İstanbul'a döndü. Dönüşünde Pentagram gurubu ile Anatolia albümünün kayıtlarını yaptı, ve Şebnem Ferah'ın "Kadın" albümünün prodüktörlüğünü üstlendi. Aynı yıl Sertab Erener'in "Sertab gibi" albümünün prodüksiyonunu gerçekleştirdi (1997). Prodüktörlük tarafı ağır bastığı için Pentagram gurubundan ayrıldı. 1999 yılında Şebnem Ferah, "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum" ve Sertab Erener'in "Sertab" albümünü hazırladı. Ricky Martin ve Sertab Erener'in düet yapığı, prodüktörlüğünü Desmond Child'ın üstlendiği "Private Emotions" adlı şarkının kayıtlarında bulundu, bu versiyon orta dogu ülkelerinde yayınlandı.

1999 yılında Sony müzik Türkiye ile antlaşma imzaladı. İlk solo albümü mayıs 2000 yılında yayımlandı.

İki Tv filminde yardımcı roller aldı. 2000 yılının sonunda Sertab Erener in "Turuncu" albümü için tekrar stüdyoya girdi. 2002 yılının Mart ayında 2. solo albümü "Dünya Benim" i yayımladı.

Demir Demirkan 2002 ekim ayından itibaren Show TV'de yayınlanmaya başlayan 5'i Bir yerde adlı TV Dizisinin başrolünde yeraldı. Jenerik şarkısı ve müziklerini yazan Demirkan, Hayat Sensiz Olmuyor adlı şarkıya da diziden alınan görüntülerinde bulunduğu bir klip de çekti.

2003 yılının Eurovision şarkı yarışmasında Türkiye'ye birincilik getiren "every way that I can" adlı şarkıyı besteledi ve sözlerini yazdı.

2004 yılında artık kendi başınaydı ve 2004 İstanbul albümünü çıkardı. Pek çok konser sonrası albüm yapmıyacağını açıkladı fakat aradan 2 yıl geçtikten sonra 2006 mart ayında"Hayat Nedir" isimli single çıkardı. Geçtiğimiz Haziran ayında ise "Rüzgar" adlı parçasını hitindir.com adresinden sevenleri ile buluşturdu.

Demir Demirkan solo albümlerinin yanısıra prodüktörlük ve şarkı yazarlığı kariyerini de bırakmadı. Sertab Erener için yazdığı şarkılar Avrupa ve Türkiye'de büyük ilgi ile karşılanırken içlerinden bir tanesi "Every Way That I Can" 2003 Eurovision şarkı Yarışmasında birincilik ödülü aldı ve dünya marketlerinde 400.000 adet single satışı yaptı.

2004'de 2004 İstanbul albümleri yayınlandı. Bu albüm Avrupa'da onbir ülkede yayınlandı. Bu albümün tanıtım turnesi için Mike Tramp (Whitelion) ile bir Avrupa turnesi yaptı.

Yaptığı çalışmalar arasında reklam/TV jingle ları, dizi ve film müzikleri de bulunan Demir Demirkan'ın bu alanda yaptığı en önemli çalışması, 2005'de çekilen Gallipoli/Gelibolu savaşı belgeselinin müzikleridir. Etnik sazların Türkiye'de, senfonik orkestranın ve koronun da Prag'da kaydedildiği bu film müziği Türkiye'de ve Avustralya'da Soundtrack CD olarak da yayınlandı. Demir Demirkan bu günlerde Turkiye'de solo kariyerine devam etmektedir.

BariŞ Akarsu Bİografİsİ


29 Haziran 1979 da Zonguldak'ta dünyaya gelir. Annesi Hatice Hanım ve Babası Selahattin Bey'dir.
İlk, orta, lise eğitimini küçük yaşlarda yerleştikleri Amasra'da tamamlar. Lisedeyken yelken sporuna gönül verir ve bu sporu Amasra Yelken Klübü'nde profesyonel olarak yapmaya karar verir.
Müziğe ilgisi küçük yaşlarda başlar. İlkokuldayken elinde blok flüt sokakta dolaştığını söyler. Ama esas müzikle tanışması Amasra'ya gelen müzisyenlerden etkilenerek çalmayı öğrendiği klavye gitar ve mızıkası iledir. Evlerinde Ruhi Su, Cem Karaca sürekli dinlenen sanatçılardır. Barış Akarsu, o dönemlerde dinlemeye başladığı 70'lerin 80'lerin rock, hard rock ve heavy metal grup ve sanatçılarını hala dinlemeye devam eder.
Antalya'da animatörlük ve müzisyenlikten sonra Karadeniz Ereğlisi'ne gelerek burada 4 yıl boyunca çesitli barlarda, yerel televizyon ve radyolarda programlar yapar. Bu dönemde televizyonda gördüğü Akademi Türkiye yarışmasının tanıtım reklamları dikkatini çeker ve bu yarışmaya katılır.
2004 Temmuz'da Akademi Türkiye Yarışması'nı 1. olarak tamamlar. Yarışmadan sonra uzun süredir gelmeyi ve yaşamayı düşündüğü İstanbul'a yerleşir ve müzik çalışmalarına burada devam eder. Akademi Türkiye Yarışması'ndan hemen sonra yurdun dört bir yanında sayısı 100'ü geçen çesitli konserler verir.
14 Ocak 2005'te Seyhan Müzik'ten Sedar Öztop'un prodüktörlüğü ile yaptığı ilk albümü Islak Islak’ı piyasaya çıkarır. Bu albümden aynı yıl içerisinde Islak Islak, Kimdir O ve Amasra parçalarına klip çeker ve bunlar televizyonlarda müzik kanallarında yayınlanır.
17 Ağustos 2006 da Seyhan Müzik etiketli aranjör ve yönetmenliğini Ayhan Onurtaş, Ergin Altınel ve Ercüneyt Özdemir in yaptığı "Düşmeden Bulutlara Koşmak Gerek" isimli ikinci albümü çıkardı. İlk klip parçasını da albümün ilk parçası olan "Vurdum En Dibe Kadar" isimli çıkış parçasına çekti.
Ve Bodrum'da geçirdiği trafik kazası sonucu 6 günlük uzun bekleyişin ardından komadan çıkamayarak arkasında bir çok sevenini yalnız bırakarak 4 Temmuz 2007 gecesi hayatını kaybetti!..

Göksel Biyografisi





Göksel, 1971 yılında İstanbul'da doğdu. İlk ve orta okulu İstanbul'da tamamladı. 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü kazanan sanatçı, müziğe olan ilgisinin artmasıyla 1991 yılında okuldan ayrılmak zorunda kaldı. 1989 yılında Aroyo Odo Çok Sesli Korosu'nda yer aldı. Müzik çalışmalarına özel solfej ve şan dersleri alarak başladı. İstanbul Üniversitesi öğretim görevlisi Gül Sabar ve İran asıllı müzisyen Evlim Bahçeban'dan özel dersler aldı. Müzikle profesyonel olarak uğraşmaya karar veren Göksel, özel müzik çalışmalarının yanı sıra birçok orkestrada solistlik yaptı.

1995 yılında Sezen Aksu ve Sertap Erener'in çalışmalarında vokalist olarak görev aldı. Ve aynı yıl ünlü müzisyen Onno Tunç'la tanışmasıyla birlikte müzik yaşamını bir albüm ile bütünleştirmeye karar verdi. Ancak Onno Tunç'un talihsiz bir kaza sonucu ölümüyle aramızdan ayrılması Göksel'in albümünün gecikmesine neden oldu. Müzikal deneyimlerine deneyim katarak geçirdiği iki yılın ardından ilk albümünü 1997 yılında çıkardı.

"Yollar" adını taşıyan albümde onsekiz yaşından itibaren yaptığı söz ve bestelerine yer verdi. Müzik direktörlüğünü Sarp Özdemiroğlu ve Kave Bahçeban'ın yaptığı albümde on parça yer aldı. Kendininkiler dışında söz ve müzikleri Sezen Aksu ve Onno Tunç'a ait "Kurşuni Renkler" ve "Yakışıklı" adlı iki şarkıyı yorumladı. Albümün ses getiren ilk parçası farklı gitar tonları, Göksel'in teatral yorumuyla funk tarzı hareketli ritmler içeren "Sabır" oldu. arkı dekorundan senaryosuna kadar deneysel tatlar içeren video klibiyle de müzikseverlerin dikkatini çekti. Albümün ikinci klibi ise sanatçının duru vokaliyle akıllarda yer eden Uzun Uzun Yollar a çekildi ve yönetmenliğini Cansu Akbel yaptı. Göksel, bu albümünde Yavuz Çetin, Levent Altındağ, Erdem Sökmen, Tahsin Ünüvar, Erkin Aslan gibi genç ve yetenekli isimlerin yanında Attila Özdemiroğlu, Erkan Oğur gibi duayenlerle çalıştı.

Zerrin Özer Biyografisi





Zerrin Özer


Türk pop müziğinin dev yorumcularından Zerrin Özer, güçlü, kendine has sesi ve etkili yorumuyla yıllardır adından övgüyle bahsedilen bir şarkıcı oldu.

Zerrin Özer, 4 Kasım 1962 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini bu ilde tamamladı. Kafasında hep müzik vardı. Yaptığı bir çalışmayla TRT'den aldığı ödül onu bu konuda cesaretlendirip, müziğe iyice yoğunlaşmasına sebep oldu. 1978 - 80 yıllarında Türkiye'nin en ünlü orkestrası, İstanbul Gelişim Orkestrası ile caz ve dans müziği yaptı.

1980'li yılların başında ilk dikkat çeken çalışması 'Gönül' ile Altın Plak ödülünü almaya hak kazandı. Artık kapılar açılmıştı. Hem de Paris'e kadar... 1982 yılında Paris Eyfel Kulesi'nde 'Binbir Gece' adı altında Türkiye'yi tanıtıcı konserler verdi. Sadece bununla da kalmadı, bir yıl sonra Paris'teki Olympia'da bir resital için sahneye çıktı.

1988'de "Bırak Ellerimi" ardından 1989'da 'Dünya Tatlısı' albümünü çıkardı. Biraz ara verip 1991 yılında 'İşte Ben' adlı albümüyle geri döndü. Hem de ödüller ve övgülerle beraber...

90'lar iyi başlasa da çok parlak devam etmedi. Önce başarısız bir evlilik, ardından sağlık problemleri... 1997'ye kadar çıkınca merak edilen ama çok da bekleneni veremeyen birkaç çalışma yaptı.

2000 yılında yeniden toparlanan ve kendini hatırlatmak isteyen sanatçı, "Bir Zerrin Özer Arşivi" adlı toplama bir albüm çıkardı. Albüm onu yeniden gündeme getirmekle kalmadı, çıktığı ayların en çok satan çalışması oldu.

Ata Demirer




Efenimmmmm, 06-07-1972 yılında Bursa’nın çok şirin bi hastanesinde mitoloji kahramanı herkül misali 6 kilo doğmuşum!
Ohaaa! Dediğinizi duyar gibiyim hatta telaşlı haliyle savaş hemşiresini andıran bursamızın hemşiresi baş hekimin odasına dalıp ‘ayyyy doktor beyy 123 nodaki hasta bir şey doğurdu!’ demiş.
6 yaşıma geldiğimde ‘ateşi suzanı firkat,yaktı cismü canımı’ şarkısını ezberden söyleyerek hem annemi hemde tüm ailemi hayrete düşürmüş hatta bununla da kalmayıp sezercik havalarında olayı sürekli tekrarlayarak hepsini ağlatmışım!
Bir aile büyüğümüz adam olacak çocuk bokundan belli olur diyince bizimkiler bokumu tahlile götürmüşler aslında fil yavrusu olduğum bu şekilde anlaşılmış!
İlk okulda hatıralarımı sürekli süsleyen yegane olay müsamerelerin vazgeçilmez adamı olduğumdu, hocalar beni kendi etkinliklerine alabilmek için kapışırlardı o zamanın parası 2,5 Milyon dolara imza attım ya!
Ahhhh az kaldı unutuyordum bir de Banu vardı tabi, Sınıfın en güzeli,ilk aşk; babannesi beni müdüre şikayet etti. Bende kızdım aramadım sonra,cep telefonumu falan değiştirdim
Samimiyetle söylemeliyim ki hayvanlara olan düşkünlüğüm o yıllara dayanır, evde vardı gerçi kardeşim,kuzenlerim falan belki bu yüzden
Orta okul yıllarında dersler kötü ama tenefüs gösterileri 10 numaraydı. Deniz ve balık avlarına tutkumda bu yıllarda belirdi,eski Marmara’yı düşünüyorum da insanlar hızla her şeyi yok ediyorlar matrix yakındır!

Lisede dersler yine berbattı ama son sınıfa gelebildim,bir abimin yardımıyla müzisyenlik yıları başladı,pavyonda bile çalıştım aklınıza gelebilecek her türlü taverna ortamının aranan piyanisti 1991 yılında İstanbul teknik üniversitesi devlet konservatuarı türk müziği bölümünü kazandım ve de İstanbulllll!
92,93 yıllarında İstanbul’da müzisyenlik yapmaya devam ettim.
Yine o yıllarda arkadaşımdan aldığım gazla bar komedyenliği denemelerine başladım,mecburdum nerdeyse tüm dersleri final sınavında yaptığım stand-uplarla geçmeye başladım.
Vitamin gurubunun beyni rahmetli Gökhan Semiz sayesinde ufak tefek komedi işleri yapmaya başladım.
Turkish kovboy sarkısındaki gazel benim sesim,İsmail şarkısının klibinde oynadım ve de onun sayesinde ataköyfm’de komedi şovu yaptım (kendi çapımda tabi ama New York Times bile röportaja geldi)

Tiyatro severlerin yakından tanıdığı e.s.e.k tiyatro gurubunun kurucusu Uğur Uludağ arkadaşım bana regeta barlar sokağında bir komedyenlik işi ayarladı ve ilk profesyonel (para) iş orada başladı.
95 yılında Assos’ta hem komedi hem müzik sitilinde bir barda çalıştım,müşterilerden biri (tiyatrocuymuş) benden etkilendiğini söyledi ve beni aynı yıl Dormen Tiyatrosu’nun ‘Komik Para’ adlı oyununa transfer ediverdi!
Aynı yıl “Ege Kumpanya” isminde bir gösteri orkestrası kurdum ve bir yandan tiyatro bir yandan müzik kafama göre takıldım.
Ve bomba ‘Uğur Yücel’in bir röportajını okuyordum usta ‘genç komedyen adayları arıyorum’ diyordu röportajında,bende kapısını çaldım aynı akşam beni kendi seyircisinin önüne atıverdi.
Ertesi sabah zehirlenmiş olarak uyandım ve okulu 3 ay sonra bıraktım,çünkü gerçek aşkımla komedi ile seviştik ve ben onu aldatamazdım ayyyyyy çok dramatik yani şöyle söyliyeyim sıkıldım okulda,komedyen olma hayali yanında çok sönük kalıyordu okul!

96′dan 98′e kadar oynayacak yer aradım,parasız oynamak için bile şans vermediler; bir çok kötü yerde gösteri yaptım baraka rock bar,Ortaköy guletbar (burada ışık zayıf olduğu için kolye satan adamlardan ödünç aldığımız masa üstü ışığı ile gösteri yaptım)
Aynı oyunu banta çekip (sünnetçiler gibi) Leman Kültür’e götürdüm.
98 şubatında bana tanınan şansı iyi kullandım ve leman gösterileri başladı.


2001 yılına kadar mütevazi bir biçimde (sürünerek yani) oyunumu devam ettirdim,bu inat bana ‘Star Televizyonu’ nun kapılarını açtı.
Korsan Tv’nin başarısı sayesinde az çok tanınan bir komedyen oldum.
Bu arada Tek kişilik Dev Kadro oyunu 850 küsür kez sahnelendi oyunun tüm metni,Korsan Tv
karakterlerinin tümü bana aittir.

Vizontele Tuuba,Nerdesin Firuze gibi projelerde ve bazı Tv dizilerinde Konuk oyuncu,
Kısık Ateşte 15 Dakika adlı filmde ise Başrol oyuncusu olarak beyaz perdede sizlere yansıdım.
Bir kaç reklam filminde ve son olarakta 3 sezon boyunca Avrupa Yakası dizisinde Volkan karakteriyle karşınıza çıktım.

Artık atademirerfan.net sayesinde seyircimle sürekli irtibat halinde olabileceğim için mutluyum.
Hepinize sonsuz saygılar ve öpücükler.

Ata Demirer

AYNA BİYOGRAFİ

Ayna Grubu-Grup Ayna Erhan Güleryüz ve Cemil Özeren'in dostlukları üniversite yıllarına dayanmaktadır. Cemil Özeren Bodrum'da kendi rock ağırlıklı grubu ile müzik çalışmalarını sürdürmekteydi... Erhan Güleryüz ise "Güller Açtı" ve "Garibim" adlı solo albümlerinden sonra grup kurma planını aktif hale getirmek istiyordu... Erhan Güleryüz Cemil Özeren'e kaset teklifinde bulundu. Bu teklife ilk başta inanamayan Özeren, Güleryüz'ün teklifiyle İstanbul'a geldi. Güleryüz'ün repertuarını gördükten sonra arkadaşının teklifini kabul etti ve Ayna Grubu'nun temelleri de böylece atılmış oldu. 1996 yılında müzikseverlerin karşısına çıkan grubumuz, 'Ceylan' isimli parçası ile büyük beğeni topladı. Anonim bir halk türküsü olan bu şarkı Ayna'nın rock tarzındaki yorumu ile müzik listelerinde en üst sıralara çıktı. Daha sonra çıkardığı albümler ile de çizgisini koruyan Ayna, gördüğü ilgiyi devam ettirdi. Albümlerinde halk müziği örneklerini rock ve zaman zaman hicaz motifleriyle süsleyerek kendi tarzlarını oluşturdular. Yurt çapında verdikleri konserlerle dinleyenlerinden uzak kalmayan grup, bu yolla Anadolu'da da büyük bir hayran kitlesi oluşturdu. Ayna Grubu, Cumhuriyetimiz'in 75'inci yılı kutlamalarında Başbakanlık tarafından özel olarak görevlendirildi. Bugüne kadar ki en kapsamlı Güneydoğu turnesini tamamlayan grup; Çankırı, Çorum, Gümüşhane, Kars, Erzincan, Bitlis, Hakkari, Bingöl, Elazığ, Mardin, Midyat, Kahramanmaraş, Şırnak, Cizre, Urfa, Siirt, Afşin, Elbistan ve Ağrı'nın da aralarında yer aldığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun birçok yerinde konser verdi. Karadeniz'deki il ve ilçelerde turnesine devam eden grubumuz, Türkiye'yi dolaştıktan sonra dünya turnesine çıktı. ERHAN GÜLERYÜZ İstanbul Çekmece doğumlu. Müziğe ortaokul yıllarında davul çalarak başlar. Lisede gitarla tanışır. Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi bölümünde okurken Hard rock grupları kurar. Üniversiteden sonra Mesleğiyle ilgili işler yapmaya çalışır fakat aklı hep müziktedir. "Takım elbise ve kravat bana uymadı" deyip müzik hayatına atılır. Ayna grubu ile Türkiye’nin 80 ilinde konser turnelerine katıldı. Birçok sanatçıya beste ve söz verdi. Rüzgar Yapım bünyesinde Ayna grubunun yanı sıra müzik hayatına aranjörlük ve yapımcılık çalışmaları ile de devam etmektedir. CAN GÜNEY 1971 İstanbul doğumlu olan Can Güney 17 yıldır sürdürdüğü müzik yaşantısını, ilk solo albümüyle pekiştirdi. Ayna grubunun kurucuları arasında yer alan Can Güney, grupla birlikte 4 albüm ve 500 den fazla konserde elektro gitarıyla eşlik etti. Daha önce bir çok ünlü müzisyene gitarıyla eşlik eden Can Güney kendi solo albümünde beste ve yorumcu kimliğiyle dikkatleri çekiyor. Albümünde 6 parçanın bestesi kendisine ait olan Can Güney yeni grubu "Can Güney ve Adaşlar"ı 20 Mart 2003 de kurdu. Grubun isim babalığını üstlenen ve kendisine her konuda destek olduğunu her fırsatta dile getiren yılların eskitemediği Ersen Dadaşlar, "Can Güney modern çağın en güçlü rockçısı olacaktır" dedi. Zeynep Talu'nun ilk kez vokal yaptığı albümde bir, dikkat çeken önemli olayda, Erkin Koray'ın albümünde "Gönül Salıncağı" adlı eserde çalmış olduğu bongoları tam 35 yıl aradan sonra tekrardan Can Güney'i kırmayarak stüdyoda bongoları çalan yılların tecrübesi Sayın İlkin Dinletir'in performansıdır. Bireysel (Anadolu rock formatlı) sahne çalışmalarında da bulunan Can GÜNEY, Erhan Güleryüz ile süresiz gönül birliği içerisinde ayna grubundaki çalışmalarına istikrarlı bir şekilde devam etmektedir.ORÇUN ÇOLAK 03.05.1977 İstanbul’da doğdu. Müziğe ne zaman başladığını hatırlamıyor. Neden müzik onuda bilmiyor. 7 senedir ayna gurubuyla birlikte CAN ERGENLER --------------- FERDA ORÇUN ACA Müzik hayatına 16 yaşında Ayna grubunun enstrümanlarını taşıyarak başladı.. Ayna grubuna profesyonel anlamda Denizden Geliyoruz albümünde dahil oldu...